Anadolu toprakları içerisinde yer alan müzik türlerinden biri olan Harput müziği, ender bir yapıya sahiptir. Yüksek zümre kültüründen beslenerek usta çırak çerçevesi içinde günümüze kadar ulaşmıştır. İnce saz kültürünün varlık gösterdiği Harput müziği Anadolu coğrafyası üzerinde yer alan diğer müzik türlerine göre daha belirgin farklılıklar gösteren bir yapıya sahip musiki harmanıdır.
Türk Halk Müziği (THM),
Türk Sanat Müziği (TSM),
Türk Tasavvuf Müziği (Taşbilek k.k)
gibi üç ana müzik akımının günümüze kadar yansımasıdır diyebiliriz. Elazığ ili içerisinde bu üç müzik türüne de rastlamak mümkündür. Halk müziği enstrümanlarından ziyade sanat musikisi enstrümanlarının yoğun olarak kullanıldığı Harput müziğinde klarnet her daim ön plandadır. Kendine has yöre tavırlarıyla, ezgileriyle, motifleriyle ve süslemeleri ile icra edilen klarnet enstrümanı adeta şehrin sembolü haline gelmiştir. 1850’li yıllarda ilk kez kente giriş yapan klarnet, zaman içerisinde Batı müziği sazı olmasına rağmen kendisini kabul ettirmiş ve kullanımı yoğunlaşmıştır. ‘’Fuzulî’den Nedim’e, Rıfat Dede’den Rasih’e, Nesimi’den Harputlu Hacı Hayri Bey’e kadar onlarca divan şairinin muhteşem beyitlerinin Elazığ-Harput gazellerinde can buluyor olması yöreye ayrı bir vasıf kazandırmıştır.” Harput müziğinin en iyi sergilendiği ortam olarak kabul gören “Kürsübaşı” geleneği günümüzde de devam etmektedir. Tarihi yapılı Harput evlerinde uzun kış geceleri soba görevi gören ve özel olarak tasarlanıp düzenlenmiş olan kürsü etrafında hem sohbetlerin yapıldığı hem de Harput müziğine ait eserlerin icra edildiği bilinmektedir. Kürsübaşı geleneğinin yanı sıra Harput müziğinin icra edildiği diğer
Şemsettin TAŞBİLEK, “Harput-Müzigi-Arastirmalarim/Harput-Muzigi-Hakkinda/276-Harput-Müziği-Nin-Tarihi-Gelişimi-Ve-Özellikleri”, www.Semsettintasbilek.Com, 12.16.2021
[1] Şemsettin TAŞBİLEK, “Harput-Muzigi-Arastirmalarim/Harput-Muzigi-Hakkinda/276-Harput-Müziği-Nin-Tarihi-Gelişimi-Ve-Özellikleri”, www.Semsettintasbilek.Com, 12.16.2021
geleneksel ortamlar ise meşk ortamlarının olduğu Kayabaşı, Havuzbaşı, Bağbozumu gibi etkinliklerdir.
Geleneksel Harput müziğinin öğretim biçimlerinden olan ‘’meşk’’ kültürünün yanı sıra usta çırak ilişkisi içerisindeki eğitim de başka bir öğrenim şekli olarak devam etmektedir. Hiç şüphesiz bu öğrenime verilecek örneklerin en başında Harput musikisi üstadı Enver Demirbağ gelmektedir. Palulu İbrahim Bey ve Ayşe Hanım’ın dört çocuğundan en küçüğü olan Enver Demirbağ 1935 yılında Palu’da doğar. Musikiye olan aşkı gramofon ile başlayan Demirbağ, daha çok küçük yaşlarda Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses ve Münir Nurettin Selçuk dinleyerek Türk sanat musikisine ilgi duyar. Enver Demirbağ dört yaşındayken babasını kaybeder. Ardından kışları Palu merkezde, yazları ise bahçelerinde ikamet eden Demirbağ ailesi babalarının ölümüyle oldukça zor günler geçirir. 1946 yılında ise Palu-Sekrat’ta bulunan dayıları, iki erkek yeğenini Enver ve Paşa Demirbağ’ı yanına alarak konağına yerleştirir. Musîkişinas biri olan Sekratlı Ali Bey, yeğenlerinin sesinin güzel olduğunu fark edince onların başka bir iş ile uğraşmalarını istemez ve sadece musiki icra etmelerini gönülden talep eder. Ardından Harput musikisi üstadı Kögenkli Hafızı (Mustafa Süer) konağa çağırarak yeğenlerine ders vermesini ister. Yıllarca sürecek olan musiki dersleri böylece başlamış olur. Tam olarak 9 sene süren bu musiki dersleri sonunda artık saygı duyulacak üstatlar yetişmiştir. Usta çırak ilişkisi örneğinde Harput musikisinin geleceğe taşınmasındaki en önemli temsillerinden birisi olan Enver Demirbağ, gençliğinin en güzel yıllarını büyük önem arz eden bu eğitime adamıştı.
Sadece Elâzığ ili sınırları ile kalmayıp Yukarı Fırat Bölümü’nde yer alan Arapkir, Kemaliye, Pertek, Çemişgezek, Hozat gibi ilçelerde de varlığını devam ettiren Harput müziğinde mani, koşma, gazel, kaside vs. gibi Türk edebiyatı nazım biçimlerinden pek çok şiir güfte olarak kullanılmaktadır. Musiki makamları bakımından kendine münhasır türler barındıran Harput müziğinde: divan, elezber, ibrahimiye, tecnis, tatvan, varsak, muhalif, müstezat, kürdî ve nevruz gibi makamlar şehre büyük bir ahenk katarak icra edilmektedir. Harput müziğinde önem arz eden bir diğer başlık ise hemen hemen tüm eserlerin yaşanmış bir hikâyesinin olması veya efsaneleştirilmiş bir konuyla ilişkilendirilmesidir diyebiliriz. Ahçik, Hüseynik, Mamoş,
Mustafa ÖZTÜRK, ‘’20. Yüzyılda Harput’ta Yaşamış Olan Mahalli Musiki Sanatçılarının İcra Mukayeseleri’’, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008.
Yemen gibi eserlerin ve daha birçok örnek teşkil edebilecek türkülerin hikâyeleri dilden dile yıllardır söylenmektedir.
Bugün halen başta Elâzığ olmak üzere Yukarı Fırat coğrafyasında varlığını sürdüren Harput müziği, Anadolu’nun musiki anlamındaki ‘’gözbebeği’’ olma konumunu korumaktadır. Harput müziğinin bu kadar köklü olmasının yanı sıra Elâzığ ili içerisinde âşıklık ve ozanlık kültürünün de oldukça köklü olması ve Teslim Abdal, Derviş Ali, Nimri Dede, Kul Mustafa, Kalender Abdal, Dede Abbas gibi Anadolu’daki ulu ozanların bu şehrin öz evlatlarının olması, bu ilin müzik anlamında ne kadar zengin olduğunu açıkça göstermektedir. Elâzığ’ın âşıklık geleneği çok köklü bir geçmişe dayanıp, oldukça zengin bir kültürel motife de sahiptir. 800 yıl önce Horasan’dan Anadolu’ya gelen erenlerin durak yerlerinden birisi de Harput ve çevresidir. Nice ozanlar, hak âşıkları, erenler, pirler yaşam sürmüşlerdir. Geçen bu süre zarfında birçok nefes, semah, deyiş gibi Türk halk müziği eserleri günümüze kadar ulaşmıştır. Elazığ ilinin birçok bölgesinde âşıklık geleneği izlerine rastlamak mümkündür.
Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Şeyh Hasan köyü başlı başına büyük bir kültürel hazinedir. Şeyh Hasan köyü 1200’li yıllarda Horasan erenlerinden Şeyh Ahmet Tavil (Yesevi) tarafından bizzat kurulan Alevi-Türkmen yerleşimidir.11 Tarihsel süreç içerisinde sadece bu köyümüzde tespit edebildiğimiz 117 halk ozanımız yaşamıştır. Teslim Abdal’dan gelen âşıklık geleneği günümüzde de halen bu köyde babadan oğula intikal etmektedir. Şeyh Hasan köyünde yaşamış en önemli ozanlarımız: Teslim Abdal, Derviş Ali, Kalender Abdal, Kul Mustafa, Teko Dede, Gül Mustafa, Mustafa Tosun Dede, Teslim Budak’tır. Ayrıca Şeyh Hasan köyü kendine özgü semahları ile de büyük önem arz etmektedir. TRT repertuvarında yer alan ve Şeyh Hasan köyüne ait olan dört adet semah bulunmaktadır. Bacılar Semahı, Ya Hızır Semahı, Şeyh Hasan Ağırlaması, Hüseyin Girdi Meydana şeklinde sıralanmaktadır.
Elazığ ilinin en önemli âşıklarından birisi de Kebanlı Nimri Dede’dir. 1902 yılında Keban’a bağlı Nimri köyünde dünyaya gelen Nimri Dede büyük bir tasavvuf ve hak aşığıydı. Yazmış olduğu yüzlerce nefeste eşsiz dizeler ile bunları her daim vurgulamıştır. Nimri Dede saz çalıp deyiş dile getiren bir âşık idi. Noksani’ye mahlasını veren Sün köylü Sadık Dede de yine bu açıdan büyük bir önem arz etmektedir. Yine bunların dışında Elâzığ’da yaşayan Kul Mansur (Mansur Çiftçi), Mığılı Muharrem Şahin, Mornikli Pir Perişah, Pirinççili Mehmet Dede, Baskil Ataf’lı Hasan Hüseyin Ekelik Dede, Âşık Lüzûmî, Âşık Cefâi, çağın ozanı Esat kabaklı gibi âşıklar ve ozanlar bu geleneği yansıtan en önemli temsilcilerdendir.
Elâzığ’da hem âşıklık, ozanlık kültürünün hem de Harput musikisinin olması, bu bölgenin kültürel açıdan ne denli zengin olduğunun açık bir kanıtıdır. Bu tür renklilikler şehir için her açıdan katkı sunmaktadır. Lakin âşıklık geleneği bazı sosyolojik sebeplerden dolayı Elâzığ’da çok fazla tanıtılamamış ve geri planda kalmıştır. Bunun ana sebebi ise bazı çevreler tarafından kültürel değil de mezhepsel açıdan bakılmasıdır. Üç bin yıllık Türk müziğinin köklü geçmişini yansıtan âşıklık ve ozanlık geleneğini yaşatmamak, araştırmamak, geri planda bırakmak kültürel açıdan çok doğru olmayıp, dar görüşlülüktür. Elazığ ilinde bulunan ortak değerimiz Baskil Şeyh Hasan’da türbesi bulunan Hoca Ahmet Yesevi’dir. Ahmet Yesevi’ye mezhepsel olarak bakmak mümkün değildir. Sünnisiyle, Alevisiyle, Türkmeniyle, Kürdüyle herkesin sevip kolladığı büyük âlim ve düşünürdür. Yine Sün köyünün kurucusu Koca Seyyid Hazretleri bu toprakların İslam ile tanışması için Orta Asya’dan yurtlarını terk ederek buraya yerleşen âlim insanlardır. Önden giden atlıların bizlere emanet olarak bıraktıkları; Türkmen köyleri olan Sün köyüdür, Şeyh Hasan köyüdür, Denizli’dir, Nimri’dir, Kumlutarla’dır.
Harput’ta açılan ve misyonerler tarafında kolejlerde kullanılan Batı müziği çalgıları ve icra edildiği senfoni orkestraları Harput halkında çok fazla karşılık bulmamıştır. Ama ne zaman başta klarnet olmak üzere bu çalgılar ile yöresel ezgiler icra edilmeye başlanınca halk müziği bu bölgede geri plana itilmiş, Türkmen müzik kültürü unutturulmaya çalışılmıştır. Bizlerin burada çaba ve gayesi hem Harput musikini korumak ve tanıtmak hem de Türkmen müzik kültürü çerçevesindeki Dede Korkut geleneğini unutmayarak âşıklık ve ozanlığı geleceğe aktarmaktır. Öz deyim yerindeyse şehrimizin kültüründen, müziğinden, sanatından Türk kültürünü, tarihini, müziğini ve dokularını unutmamak, koruyup geleceğe aktarmak boynumuzun borcudur.