Elazığ türküleri yalnızca ezgi güzellikleriyle değil, aynı zamanda sahip oldukları yaşanmış hikâyelerle de ün kazanmıştır. Hemen hemen her Harput musiki eserinin bir hikâyesi bulunmaktadır. Bu eserlerin en başında ise tüm ülkenin bildiği "Mamoş" adlı türkümüz gelir. "Mamoş" türküsü, ezgisel güzelliğinden daha çok, barındırdığı hikâyesiyle tanınmaktadır. Bu arada belirtmek gerekir ki Elazığ’da "Mamoş" ismi, genellikle Muhammed veya Mehmet adı taşıyan kişilere verilen bir lakaptır. Türkü’ye konu olan olay, 1920’li yıllarda Elazığ merkeze bağlı Seko Mahallesi’nde yaşanmıştır. Ardından Harput’un ozanları bu hadiseyi türküye dönüştürmüştür. Tabii ki, Elazığ’da bazı kesimler bu türkünün hikâyesinden dolayı rahatsızlıklarını dile getirmiştir. Ancak severiz ya da sevmeyiz, sonuç olarak bu türkü şehrimizin bir eseri ve hikâyesidir. Şimdi, bu türkünün yaşanmışlığını o dönemde Harput’ta bizzat duymuş olan merhum İshak Sunguroğlu’ndan bizzat dinleyelim.
‘’Bu türkü. 1926-1927 yıllarında Elazığ'ın Mustafa Paşa mahallesinde oturan ve esasen Harputlu olan Bekir Hoca'nın, karısı ile aşığı Mamoş’u (Mehmet) bir arada cürmü-ü meşhut halinde yakalayarak her ikisini de öldürmesi üzerine çıkmıştır. Esasen vaka şöyle olmuştur. Bekir Hoca'nın genç karısının aynı mahallede komşularından Mamoş namında yakışıklı bir delikanlı ile uzun zaman münasebette bulunması ve fırsat buldukça da birbirlerinin evlerine damdan gidip gelmeleri etrafta hissedilmeye başlamasına rağmen âşıklar bu işi daha ileri götürerek temaslarını pervasızca artırmışlardı. Bunun farkına varan Bekir Hoca, karısının bu uygunsuz ve hayâsız hareketini yakından adım adım takibe başlamış ve sonunda kendisine tam kanaat gelince de fikrini değiştirir. Bir gün karısına ben bugün Harput'a gideceğim ve gece de orada kalacağım diye evinden ayrılmıştı. Bunu fırsat bilen kadın. Mamoş ile haberleşiyor, geceyi beraber geçirmek üzere Mamoş'u akşamdan içeriye alıyor... Âşıklar, kör sağır olur derler. Hakikaten bunlar da öyle. Dünya kendilerinin imiş gibi hiçbir tedbir düşünmeden yiyor, içiyor, sevişiyor, memnun ve müsterih cümbüş yapmakta olsunlar... Beri tarafta Bekir Hoca, tam karanlık bastıktan sonra mahalleye geliyor ve evinin etrafını tarassut ederek gizli ve sessizce kapısını ikinci bir anahtarla açarak içeriye giriyor, yine aynı hassasiyetle içeridekilerini gafil avlananın elinden geldiği kadar soğukkanlılığını muhafaza ederek sessiz sedasız adım adım ilerleyerek yattıkları odanın kapısına kadar geliyor. İçeride nikâhlı karısının yabancı bir gençle konuşup gülüşmelerini işitince deliye dönen Bekir Hoca, tabancası elinde oda kapısını açıp içeriye girmesiyle bir yatakta sarmaş dolaş yatan çiftlere karşı ateş etmesi bir oluyor. Mamoş'u kalbinden, karısını da ağzından birer kurşunla vurarak öldürdükten sonra yine ayı soğukkanlılıkla evinden çıkmış, doğruca hükümete giderek tabancasını zabıtaya teslim ve suçunu itiraf etmesiyle beraber adil bir heyetin evine kadar gidip manzarayı bizzat görmelerini de rica etmiştir. Hakikatin bu şekilde anlaşılmasına rağmen Bekir Hoca yine hapse sokulmuş ise de muhakeme neticesinde beraat ederek serbest bırakılmıştır. Esasen bu facia Bekir Hoca'nın maneviyatını kırmış, bedbin ve dünyadan elini çekmiş gibi bugüne kadar münzevi bir hayat yaşamasına neden olmuştur. Bekir Hoca, Harput'ta namusuyla ve iyiliğiyle tanınmış temiz ruhlu, munis ve herkese karşı hürmetkâr bir insan olarak tanınırdı. Karısının bu iyi insana karşı ihaneti haksızdı. Mamoş'a gelince, ister Elazığ'ın en yakışıklı, ister en iyi kalpli, soylu boylu bir genci olsun... Kocalı bir kadınla münasebet tesisi doğru olamazdı, o da suçluydu. Kadın, haksızlığının, öteki de düşüncesizliğinin kurbanı olarak her ikisi de cezalarını bulmuşlardı. Hadise, o gece ve ertesi gün etrafa yayılınca: Harput’un meçhul şair ve bestekârı, bu fırsatı hiç kaçırır mı dersiniz? Elbet de kaçırmaz! Hemen dile gelmiş güfte ve bestesiyle az zaman sonra bütün Harput-Elazığ dolaylarında ağızdan ağıza terennüm edilen ve aradan bu kadar yıl geçtiği halde hâlâ önemini kaybetmeyen bu türküyü yaratmıştır.
‘’Pencereden bir taş geldi, ben zannettim Mamoş geldi. Uyan Mamoş, Başımıza ne iş geldi...’’
Kaynak: İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında