Geçtiğimiz günlerde Elazığ’da bir okulun tahtasına öğrenciler tarafından “Bu okulda ADALET eksik!” cümlesi yazıldı. Bu, yalnızca birkaç kelimeyle kurulmuş bir cümle değil; adaletsizliğin, keyfiyetin ve kuralsızlığın öğrencilerin dahi gözünden kaçmadığını gösteren bir çığlık.
Kim yazdı bu cümleyi?
Lise öğrencileri…
Niçin yazdılar?
Hiçbir gerekçe sunulmadan, hiçbir objektif kriter gözetilmeden, yıllardır okullarında emek veren, öğrencileriyle bağ kuran öğretmenlerinin görev yerleri değiştirildiği için…
15 yaşındaki çocuklar adaletin sadece kitaplarda yazmadığını, ama yaşananlarla nasıl yok sayıldığını yaşayarak öğrendiler. Onlara bu tanımı ne müfredat verdi ne de ders kitapları… Onlar, adaletsizliğin uygulamayla neye benzediğini görerek kavradılar.
Bu yüzden belki de müfredatı yeniden yazmak gerek. Çünkü bugünkü uygulamalardan çıkarılacak ders şu: Adaletin tanımı sadece bir metinde değil, yaşatılan gerçeklikte gizlidir.
Kamuoyunun gündemine zaman zaman düşen, ancak öğretmenler ve öğrenciler arasında çok daha derin izler bırakan bu mesele aslında uzun süredir kanayan bir yara: Proje Okulları uygulaması.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın “nitelikli eğitim” amacıyla başlattığı proje okullarında öğretmen görevlendirme süreci artık adaletsizliğin kurumsallaştığı bir yapıya dönüşmüş durumda. Binlerce öğretmen, bilgi ve birikimleriyle bu okullarda görev almak için başvuruyor ya da mevcut görevlerini sürdürmek istiyor. Ancak sonuçlar tamamen belirsiz…
Kim, neye göre eleniyor?
Kim, hangi kritere göre kabul ediliyor?
Kararı kim veriyor, hangi ölçütlerle?
Bu sorular yıllardır cevapsız. Değerlendirme süreci şeffaf değil, ölçülebilir değil, objektif hiç değil. Adeta kapalı kapılar ardında, kulislerde şekillenen bir sistem… Öğretmenlerin motivasyonunu, inancını ve çalışma hevesini yerle bir eden bir yapı…
Ancak en büyük kayıp öğretmenlerin değil, o sınıflarda gözlerinin önünde öğretmenlerinin hakkının yendiğine şahit olan öğrencilerin. Çünkü adalet duygusu bir kez yıkıldığında, yeniden inşa etmek kolay değil. Öğrenci, öğretmenine yapılan haksızlığı gördüğünde bir daha neye inanabilir?
Bir eğitim sistemi, hakkı yenen öğretmenlerin ve susmak zorunda kalan öğrencilerin omzunda yükselemez. Peki, ne olur? Adaletin değil, ayrıcalığın hâkim olduğu bir sistem gelişir. Ve bu sistemin yarattığı boşluk, yalnızca eğitimde değil, toplumun her alanında kendini gösterir.
Bugün proje okullarına yapılan öğretmen görevlendirmeleri, artık bir “atama” süreci olmaktan çıkmış; adeta “kayırma” sürecine dönüşmüştür. Birilerinin arka bahçesi hâline gelen bu okullarda liyakat değil, ilişki ağı belirleyici hâle gelmiştir.
Tarihten ibret almayanların hataları tekrar etmesi kaçınılmazdır. Bu sistemin bizi nereye götüreceğini görmek için çok uzaklara bakmaya gerek yok. Tam da bu yüzden; şeffaf, ölçülebilir ve objektif kriterler acilen hayata geçirilmeli, proje okullarına öğretmen görevlendirmeleri sınavla yapılmalıdır. Aksi hâlde adalet duygusu yalnızca tahtalara yazılan bir cümle olarak kalacak, vicdanlarda ise çok daha büyük yaralar açacaktır.
“Bu okulda ADALET eksik!” cümlesi, o öğrencilerin değil, o yazıyı yazdıranların ayıbıdır.