Sonbahar ayı gelince memleketimiz Elazığ için artık bereketin geldiğinin göstergesidir. Kışlıklar yapılır, turşular hazırlanır, bağ bozumları gerçekleşir, salçalar yapılır, kofikler kurutulur.
Köylerden kente yoğun bir mesai başlamıştır artık. Zenteriç köyüne gitmek için hazırlıkları tamamladık. Her yıl eylül ayında mutlak suretle uğradığım Tayfun amca ve Emine yengemizi ziyaret edecektim.
Ve yola koyuldum.
Zenteriç köyüne doğru hareket etmeye başladık.
Keban Barajı gölü kenarından balıkçıları geçip usulca İçme’ye doğru yol aldık.
Tayfun Nesimi amca tam bir Elazığ beyefendisi.
Cömertliğiyle, duruşuyla gerçekten şu kötü zamanda en çok aranan insan tiplerinden biri.
Eşi Emine ablam da öyle. Bu düşüncelerle hemhâl olurken köye kavuştuk.
Yine kazanlar kurulmuş, üzüm şerbetleri kaynatılıyor; bir yandan da cevizler kırılıyor, ipler diziliyor; orcik yapmak için tüm hazırlıklar devam ediyordu.
Hem bir yandan program çekecektim hem de fotoğraf çekimleri gerçekleştirecektim.
Öylesine hararetli bir çalışma vardı ki…
Bereket nasıl gelir görülmek üzere; Nesimi Tayfun amca üzüm kazanını durmadan çeviriyor, Emine ablam da cevizleri ipe diziyor, bir yandan da kasa kasa üzümler gelmeye devam ediyordu.
Tayfun amcanın yaptığı orcikler Ağın beyazı adlı üzümden yapılıyor.
Bu çalışmaları izlerken bir yandan da çayımız geldi.
Tabii ben merak ettiğimden dolayı Tayfun amcaya orcik en baştan en sona nasıl yapılıyor diye sordum.
O da sağ olsun bana anlattı.
Derken orciğin içine toprak attığını da gördüm; beyaz bir toprak.
“Tayfun amca neden toprak atıyoruz? Bunun ismi ne?” diye sordum.
"Bunun adı 'Liviç', Aygün hocam. Beyaz topraktan yaparız; orciğin mayasını oluşturur," dedi.
Liviç ismini ilk kez duyuyorum; topraktan yapılan maya anlamına geliyor.
Tamamen yerel bir kelime…
Evet, üzüm kazanı fokur fokur kaynadıktan sonra Liviç de eklendi.
Tayfun amca Liviç hakkında biraz daha bilgi vermeye başladı.
Her yerin toprağı olmuyormuş; Elazığ'ın Miyadin ve Vartinik köylerinin belli yerlerinde, bir de Sürsürü’nün bir noktasında toplanan saf bembeyaz topraktan elde ediliyormuş.
İşte orada uzun uzun düşünmeye başladım.
Aziz şehir Elazığ'ın taş toprağı altın derdik; gerçekten de öyle, yediğimiz ürünlere bile bu kutsal şehrin toprağını katıyoruz; ekmeğimize, aşımıza buranın toprağından besleniyoruz. Kış meyvesi için, kışın uzun gecelerde yemek için yaptığımız orcikte bile buranın toprağını mayalıyoruz. Yaptığımız leblebiyi de toprakta kavuruyoruz.
Öyle her yerin toprağı da olmuyor tabii ki.
Yaptığımız pekmeze bile memleketin toprağını katıyoruz.
Helal kazanca alın terine katılan memleket toprağı…
Liviç ismi de yerel bir kelime olduğundan aklıma öyle kazındı, çok da hoşuma gitmişti.
Basit gelinebilir ama düşünsenize; yaptığımız kışlık ürünlerimizde bile toprağımızı yiyoruz.
Ha, bir de unutmadan söyleyeyim:
Toprak yemek bizde kutsaldır.
Hiç unutmam çocuk yaşlarda Baskil ilçesine bağlı Hacı Hasan Baba Türbesi’ne sık sık giderdik.
Her gittiğimizde annem bana ziyaretin toprağını yedirirdi, şifa olsun diye.
Gerçi sonradan araştırdığıma göre toprak yeme, şaman ritüellerinde olan bir konuymuş.
İster batıl inanç diyeyim, ister kültürel aktarım diyeyim; toprak yeme ve toprağa olan bağlılığımız Anadolu halkı olarak bin yıllardır devam ediyor. İşte Liviç’in öyküsü böyle…