Yıllar öncesinde bir yazımızın başlığı, “Yeşile Yürüyüştü!”

Bütün özlemimiz nedir, ‘yeşil alanların’ aktif hale getirilmesi,

Kültür Park, Fethi Sekin Mesire Alanı ve “Cip Barajı Mesire Alanı”

Ben buna, “yeşile yürüyüş...” diyorum!

Ben bunu, “doğaya, sağlığa, huzura, barışa yürüyüş…” olarak da tanımlıyorum.!

Şöyle bir söz var, “siyah insana matemi, beyaz saflığı ve masumiyeti,

Yeşil ise huzur ve dinginliği hatırlatır.”

Sokrates ne diyor, “Yeşillikler toprağın çirkinliklerini kapattığı gibi, tatlı söz de insanların kusurlarını örter.” Erdemli bir söz olarak değerlendiririm, “Ağaç, çiçek ve yeşillik medeniyettir!”

Yeşile yürüyüş, ‘medeniyete yürüyüştür’ ifadesini geliniz birlikte ortak bir akılla kullanalım!

Günümüzde, “Yaşanabilir Kent” kavramı sıklıkla şehirlerin ana gündemlerini işgal ederler.

Bu kavramın özünde de, ‘insan merkezli’ şehirleşme kültürü vardır

Artık günümüzde kurum ve kuruluşların, “sosyal hizmetler anlayışı” öncelikler içerisinde yerini alır.

Şehir Kültürü ve ‘Yeşil Alanlar Üzerinde’ değerlendirme yapalım!

O değerlendirmeleri yaparken de, ‘ekolojik denge/ veya çevre dengesi’ kavramı karşınıza çıkacaktır

Türkiye’mizde son yıllarda, sıcaklıkların aşırı derecede artması, ılık veya serin rüzgârların esmemesi,

Şehirlerimizde hava sirkülâsyonunun olmaması, şehirlerimizde son yıllarda yağmurun sele dönüşmesi,

En önemli sebeplerinden birisi, “Yerleşim yerlerinin yeşil alan oranıyla…” ölçüm getirilebilir.

İstanbul, ‘yeşil dokusunu bozduğumuz…’ ilk şehirlerarasında!

Şöyle bir kıyaslama yapalım isterseniz,

Viyana’da kişi başına düşen yeşil alan; 60 m2, Amsterdam’da 45, New York’ta 27 m2

Ya İstanbul’da? Yeşil alanların oranı, “1,5 metre kare”

İstanbul’da, yeşil alan (park ve bahçeler) yüzde 1,5 olurken…

Londra’da yüzde 38,4, Berlin’de yüzde 14, Hong Kong’da yüzde 41 olarak hesaplanıyor.

Yeşil, ‘medeniyet ve kültür’ olarak tanımlanır

81 Vilayetimizin de, “Yeşil Şehir Projesiyle!”  Artık hareket etmesi elzemdir!

İnancımız da örfümüzde bizlere bunu emrediyor.

Yerküresinde ormanlar, “kara alanlarının yüzde 30’unu oluşturuyor!” 208 ülke arasında en fazla ormana sahip ülke, “Rusya…” Rusya’yı; Brezilya, Kanada, ABD takip ediyor…

Şunu da belirtelim, her yıl “13 milyon hektar orman yok oluyor!” Bu bir faciadır.

Bu nedir, İnsanlık; ‘kendi kıyametinin de yegâne sebebine sahiplenemiyor’

Türkiye, araştırmalara göre, Orman yoğunluğu sıralamasında, “23. Sırada…” yer alıyor!

Türkiye’nin ‘yeşil haritasına…’ onun koyuluğuna baktığımızda; Karadeniz Bölgemiz, ‘yüzde 25 ormanlık alan ile’ ilk sırada… Akdeniz yüzde 24, Eğe Bölgesi yüzde 17, Marmara Bölgesi yüzde 13,

Doğu Anadolu yüzde 11, İç Anadolu yüzde 7, ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi yüzde 3…

Bu bağlamda İç ve Güneydoğu Anadolu’muza, “Bozkır Anadolu!” diyoruz.

Türkiye’de en yeşil iller arasında; Antalya, Karabük (yüzde 71), Muğla (68), Kastamonu (65), 

Bolu (65), bunu Mersin ve diğer illerimiz takip ediyorlar.

İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan, 6,4 m2… Londra’da 26,9 m2, New York’ta 29,1 m2,

Stockholm’de 87,5 m2… Gelişmiş Ülkelerde kişi başına düşen yeşil alan, 20 metre kare olurken,

Türkiye’de, 1-9 metrekare…

 “Yeşile Yürüyüşü…” kavramını, Kültür ve Medeniyetin imlası olarak düşünürüm!

Türkiye’de 81 İl arasında ki asıl yarış ne olmalıdır?

“Yaşanabilir Kent Kavramını” özümsemeli…

“Kişi başına düşen yeşil alanların oranı…”

Büyük projelerle artırılmalı… Belli bir felsefe bu oluşmalıdır.

Elazığ’da, ‘yeşil alanların’ aktif hale getirilmesi, Kültür Park, Fethi Sekin Mesire Alanı, Cip Barajı Mesire Alanı… Bu nevi önemli projelere, “yeşile yürüyüş...” diyorum.

Elazığ Merkez İlçe’de yer alan 43 mahalle…

Ve bu mahallelerde her yıl sayıları giderek artan, “Park ve Bahçeler…”

Ve bunlara verilen isimler; şehrin, ‘tarihi ve kültürel kimliğine yürüyüşü…’

Bu yürüyüşe büyük bir imtina gösteririm…

Artık günümüzde gelişen teknolojilerle, mesela; ‘drone kameralarla’ şehrin çekimi yapılabiliyor!

Şunu isteyeceğim, şehrimizdeki 43 Mahallenin, drone kameralarla çekimlerini yapalım. Her mahalle de, ‘kişi başına düşen’ yeşil alan ne kadar? Artık sorgulayalım…

Bu sorgulamalarda ‘çirkin yapılaşmayı da’ konuşalım! Erdemli toplum, ‘sorgulayan ve soruşturan’ toplumdur! Üzerinde titizlikle durmamız gereken bir konu da, “Yaşanabilir Kent!” kavramıdır!

O kavramda, şehrin artılarını ve eksilerini daha iyi gözlemleyebiliriz

Tahir Albay anlatıyor; “Ankara’dan trene bininiz, doğuya doğru saatlerce, günlerce gidiniz. Yol boyunca yoksul Anadolu köyleri, toprak damlı evler, anızlı tarlalar, suya hasret kuru vadiler, erozyonun hışmına uğramış yeşile dargın çırılçıplak ihtiyar dağlar bir film şeridi sürati ile iki yanınızdan kayıp gider gerilere. Ara sıra bir iki yerde söğüt kümeleri bir teselli görüntüsü gibi çarpar gözünüze. Gönlünüz ılık ılık oluverir. Sonra yine başlar bozkır sonsuzluğu.”   

M. Ergin’in Dede Korkut kitabından;

“Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç/ Musa kelimin asası ağaç/ Büyük büyük suların köprüsü ağaç/ Kara kara denizlerin gemisi ağaç/ Erlerin şahı, Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç/ Zülfikâr’ın kını ile kabzası ağaç/ Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç.”

Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya; “Bir ağaç ki eğile eğile/ İbadet olmuş/ Bir ağaç ki, ‘ağaç’ deyip geçmek/ Adet olmuş. / Dalları sallana sallana/ Salıncak/ Budakları inile çıkıla/ basamak/ Kendisi renkten, kokudan, ışıktan/ Bir demet olmuş/ Cenneti anlatan/ Bir ayet olmuş.” Son mısra, sizlere en güzel muradı/ en kutlu kapıları aralıyor.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, ‘Beş Şehir’ isimli eseri, Anadolu’yu anlatan en zarif/ en kadim bir dosttur. O eserden; “Doğrusu istenirse ağaç, mimarimizin ve bütün hayatımızın en lütufkâr yardımcısıdır. Beyaz mermerle, yontulmuş taşla uyuştuğu kadar, harap çatı ile süsleri bakımsızlıktan kaybolmuş yalağı kırılmış çeşme ile de uyuşmasını bilir. O güneşin adına söylenmiş bir kasideye benzer.”            

Daha, ‘yeşil’, daha, ‘temiz’ daha, ‘bakımlı’ daha, ‘yaşanabilir’ bir şehir olma yolunda yürekli hamlelere ihtiyacımız var. Selam ve Muhabbetle