12 ve 13 Kasım 2024 Salı ve Çarşamba günlerine sıkıştırılan iki önemli faaliyet gerçekleştiriliyor.
MANAS Yayınevi, Elâzığ Şehrinde, ‘enstitü niteliğinde…’ çalışıyor. Her biri büyük bir itinayla seçilmiş, bizleri kendi değerlerimizle, kimliğimizle buluşturan faaliyetler.
Rahmetli Ahmet Kabaklı Hoca, 1970’lerde, Türk Edebiyatı Dergisini çıkarırken, bir taraftan da, “Çarşamba Sohbetlerini başlatacaklardı…” O sohbetler, İstanbul Şehrinde, ‘ilim dünyasını bir araya getirecek…’ bir neslin yetişmesinde fonksiyonel roller üstlenecekti…
Yıllar sonra, MANAS Yayınevi de, Çarşamba Sohbetlerinin bir benzerini, Elâzığ Şehrimizde; “Manas Şiir ve Musiki Günleri adı altında, Cumartesi Sohbetlerini başlatacaktı!” Bu sohbetler, Elâzığ Şehrimizde; ‘edebi mahfilin oluşmasında en büyük hizmeti kendi insanına sunacaktır!” Bu çalışmaların, Kanal Fırat marifetiyle yayınlanması/ ve de bütün bu çalışmaların kayıt altına alınması da, gelecekte araştırmacıların istifade edebileceği, ‘veri tabanı oluşuyor…’ Gerçi bizler, yazılarımızda bu kaynaklardan istifade edebiliyoruz.
Manas Yayınevi’nde, 12 Kasım 2024 Salı Günü, Oturum Başkanlığını Ahmet Yesevi Sosyal Bilimler Lisesi Edebiyat Öğretmeni Serap Tapan’ın yaptıkları, “Ziya Gökalp’e Saygı…” sohbet toplantısı önemliydi.
Konuşmacıları isimleriyle paylaşalım; Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat (Dicle Ü.), Prof. Dr. Tarık Özcan, Ela Acar, Doç. Dr. Mehmet Serkan Şahin (Dicle Ü.), Efnem Öztürk, R. Mithat Yılmaz, Tuncer Sönmez, İbrahim Evirgen, Nisa Öztürk, Muhammet Naci Öner, Mehmet Demir, Mustafa Muaz Yavaş, Havin Dalmızrak ve Şener Bulut. Diyarbakır Yöresine ait türküleri ise Yalçın Turhan ve Ziya Tunçtekin, Ud Şehmus Çaça ile birlikte yorumladılar.
Ziya Gökalp muasırlaşma hakkında şöyle der; “Bugün bizim için muasırlaşmak demek, Avrupalılar gibi zırhlı gemiler, otomobiller, tayyareler yapıp kullanabilmek demektir. Muasırlaşmak, şekilce ve yaşayışça Avrupalılara benzemek değildir!” Bizler nasıl ki, matbaa da, 270 yıl geç kalmışsak, ‘teknoloji alanında da maalesef bir hayli gecikmiş bulunuyoruz’ 21. Asır, ‘Bilgi Asrıdır’ Israrla, bilgide/ ilimde/ marifette yarışacağız. O yarışmanın olgunluğunu milletçe gösterebilmeliyiz.
Ziya Gökalp, “Vatan ne Türkiye’dir Türkler, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan!” Bu ülkede, “Turan…” yasaklı/ veya bazılarına göre de, ‘uçuk…’ bir kavramdı! Nereden nerelere gelmişiz.
Ziya Gökalp der ki, “Bir kavmi yutmak için parçalamak lazımdır. Milleti parçalamak için de başlangıçta lisanını parçalamak gerekir.” Dilimizle, kültürümüzle, irfanımızla o kadar oynadılar ki, rahmetli Gökalp, asrımızın manzarasını gönül gözüyle bir nevi çizmişler/ resimlemişler…
Diyarbakır İlimizin bağrından çıkardığı mütefekkir insan, Ziya Gökalp (1876-1924) için Gazi Atatürk şu önemli ifadeleri kullanacaklar; “Bedenimiz babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin Ziya Gökalp’tir.”
Şunu da ifade etmeliyim, Prof. Dr. Erol Güngör, Ziya Gökalp- Mümtaz Turhan fikir çizgisini devam ettiren bir ilim adamımızdır… Bu çizgi üzerinde daha fazla beyin jimnastiğine ihtiyacımız var.
13 Kasım 2024 Çarşamba Günü, Manas Yayınevi’nde Sarıkamış Şehitlerine Saygı Programı yapıldı.
Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Muhammet Beşir Aşan’ın yaptığı bu güzide toplantıya; Prof. Dr. Bingür Sönmez, Prof. Dr. Mitat Durmuş (Kafkas Üni.) , Prof. Dr. Âdem Balkaya (Kafkas Üni) , Ahmet Demir, Tuncer Sönmez, R. Mithat Yılmaz, Mehmet Şükrü Baş, Zekeriya Bican, Hadi Önal, Günerkan Aydoğmuş, İzzettin Dönmez, Bedrettin Keleştimur, İlhami Bulut, M. Faik Güngör, Hasan Ergün Yılmaz katıldılar. Elâzığ Musiki camiamızın kaynak isimlerinden Fethi Açıkgöz sazıyla birlikte, “Sarıkamış’a Ağıtlar” eserleri yorumladılar.
Sarıkamış Harekâtının (22 Aralık 1914) 110 yılındayız. O ruhu hissetmek, gençlerimizde bu ruhun şuurunun var olması. “O anı…” tefekkürle, milletçe yaşamakla mümkündür. “Sarıkamış olmasaydı, Çanakkale olmazdı…” Çanakkale olmasaydı, “İstiklal Harbi, bugünkü Türkiye’miz olmazdı!”
22 Aralık, ‘Sarıkamış Şehitleri Destanıdır’ Anadolu, yaşlısıyla genciyle her yıl, “Şehitlerle birlikte yürüdü!” Çanakkale, Yemen, Sarıkamış dendiği zaman ‘yüreğim buz kesiliyor’ Bu ne çetin imtihandır!
Düğüne gider gibi, “cepheden cepheye koşan Mehmet’im!”
Gazilik yaşadığı, ‘hayatın en büyük makamı!” Şehadet, ‘ebedi saadeti nurani köprüsü!”
Ölüme, metanetle bakan yiğit Mehmet’im;
Coğrafyamı kanınla çizerek, bedelini vatan yaparak ödedin!
Minarelerden okunan beş vakit ezanı, ‘hürriyet kasidesi bilirim!’
Bayrağımda, senin şahadet kokunu alırım!
Çanakkale, Yemen, Sarıkamış senin; ‘ölümlerle dansın!’
Seni anmayan, hatıranı bir an olsun yâd etmeyen bedbahtlar utansın!
Usta Şair Arif Nihat Asya’nın dediği gibi, “açılan bayrağın gölgesinde ısındılar!”
O dualar, o yakarışlar; Yarab, bu millet dün olduğu gibi bugünde, “İslâm’ın Son Ordusu!”
Şurası bir gerçek ki, “
Sarıkamış olmasaydı, Çanakkale olmazdı,
Çanakkale olmasaydı İstiklal Harbi, bugünkü Türkiye'miz olmazdı."
Şehitlerimize ithaf ettiğim şiirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Şehitlerimizi ve de Gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
SARIKAMIŞ DESTANI…
(Şehitlerimize ithaf olunur)
Boşuna Sarıkamış dememişler!
Adına, ruhumu teslim etmişim…
Düşmanın kurşununu yememişler!
Yorganı, beyaz atlastan seçmişim…
Yol alır, on binler Allah aşkına
Koca umutlar sel olur, taşkına
Akıl gönül olur, döner şaşkına!
Şaş gözlere dönmez olur, geçmişim…
Sarıkamış “ney”dir, derinden üfle!
İşimiz yok bizlerin, “öf’le, tüf’le…
Gün gelir, şehadet için aynı safla;
Şerbetini kana kana içmişim!
Sarıkamış, aç kapını ben geldim!
Soğuk diyarına yüreğim saldım…
Uykusuz geçen gecelerde kaldım
Gözlerimi sende; sende açmışım…
Sarıkamış, sükûtun yamandır hey!
“Sessiz çığlığın…” ne de fermandır, hey!
Sarsılır, yerler ve gök; amandır, hey!
Seninle doğar, seninle göçerim…
SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ
(Akrostiş Şiir)
Sarıkamış, ‘beyaz güller’ içinde!
Açılır, ‘gül bahçesine’ şehidin
Ruhları kuşattı, güzel yurdumu!
Işıktılar ülkeme kandil kandil
Kalpleriyle ‘hürriyeti’ yazdılar!
‘Alp’tiler, bu vatanın erenleri!
Muştular bize, şanlı geleceği!
Irak değil, daha dün kadar yakın
Şükrünü eda ederiz, tarihin!
Şahitleridir, onlar bu vatanın
Elbet, ‘destanlaşan kahramanları’
Hatıralar, onlarla ‘bayraklaşır’
İçimizde ‘yeşerir’ ümitleri!
‘Tefekkür’ dünyamızda ışıl ışıl;
Laleler, her dem karanfiller açar
“Elif” der, bu mevsim kar taneleri
Rüzgâr, reyhan kokularıyla eser!
İliklerimize kadar, kıyamda