Başlık, keşke şeytanın nüfuz edemediği bir ülkede yaşadığımızı ifade etseydi... Ancak durum maalesef ki, tabir yerindeyse şeytana bile “vallahi beni aşan günahlar bunlar” dedirtecek seviyede. Türkiye’de toplumun tüm katmanlarını kuşatmış bir ahlaksız yozlaşma ve insan nefsinin hayvan türünden daha aşağılık hale getirdiği eylemler ile yaygın halde karşılaşmaya başlamış durumdayız. Gün geçmiyor ki, “bu kadar da olmaz” denilen vakalar ortaya çıkmasın.  

En son “yenidoğan çetesi” olarak kamuoyuna yansıyan bir örgütün haksız kazanç elde edebilmek adına, cennet kokan bebeklerimizin canlarını hiçe saydığı ve şimdiye kadar on iki bebeğin ölümüne sebep oldukları tespit edilmiştir. İnşallah bu sayıdan öteye geçecek bir tespit olmaz. Şebekenin öncüleri ve liderlerinin siyasi ileri gelenler ile beraber samimi pozları ise, ülkenin içerisine düştüğü ve bir an evvel kurtulması gereken halini de özetlemektedir. İtibar sahibi olmanın maddi varlıkla ölçüldüğü ve bu durumun dışına çıkılamadığı, bürokrasinin de bu döngü içerisinde çaresiz kaldığı algısı toplumu da ahlak, namus, ve dürüstlük ölçütlerinden taviz vermeye sevk etmektedir.  

Ortada toplumsal bir çöküşün emareleri her yerde kendini gösterirken, kendisini “bunlar papayı vuran tipler”; ailesini kastederek “her adımından haberleri var” diyerek tehdit eden çete liderine karşı, “Her kurt paylaşan ülkücü değildir, bozkurt da bizim sembolümüzdür” deyip bu tehditlere boyun eğmeyen ve suç örgütüne Türkiye Cumhuriyeti Savcısının esas makamına yakışır şekilde gereğini yaptıktan sonra 2400 yıllık Türk töre ve geleneğine sahip çıkması bu çöküş karşısında umutsuz olunmamasını ifade etmiştir. Dik duran, işini layıkıyla yapan savcımızın milletimizin emaneti olduğunu  ifade ederek, suç ve suçluyla mücadelede millet olarak toplumsal desteğimizi sunmak zaruri hale gelmiştir. 

Olay gündemde yeteri kadar mevcut olduğundan bu hususta detaylı bir izaha girmeden, şimdiye kadar tespit ve soruşturma yapılan 47 kişiden biri de, daha önce PKK örgüt üyeliğinden hüküm alan ve daha sonra topluma kazandırma yasasından yararlanan şahıs olduğu, doktorluk yaptığı anlaşılmıştır. Esasen diğerlerinin bir terör örgütünden şimdiye kadar bir işlem görmemiş olması bunların bir teröristten farklı olduklarını benim nazarımda göstermeyecektir. Artık terörist dağda elinde silah, askerimizin ve polisimizin canına kastedenlerden ibaret değildir. Bugün ülkede teröristler toplumun her kesiminde ve her meslek grubunda karşımıza çıkmaya başlamıştır.  

Türkiye Cumhuriyeti’nde son yıllarda çeteler ve örgütlü suçların Güney Amerika’da yaşanan kartel olaylarına mukayese edilecek seviyeye geldiği söylenebilir. Buna engel olunmaması halinde toplumun huzuru daha da kaçacak gibi görünüyor. Bu yapılarla mücadelenin çözümü yasal düzenlemeler ve özellikle bu suçlarla mücadele edecek başta savcılar olmak üzere yardımcı olacak kolluğa özel yetkiler ve muhafaza tedbirleri getirilmelidir. Bir de en önemlisi, soruşturmanın kime ve nereye uzanırsa uzansın sonuna kadar sürdürülmesidir. 

Bir zamanlar, kumpas davalarında Türk askerine yapılan operasyonlara “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyen ve maalesef bu ülkede meclis başkanlığı da yapan zatın bu sözleri umarım gerçek manada adaletin tecellisi ile gerçekleşir. Aksi halde şeytanın Türkiye’de uzun süre işsiz kalacağı ortadadır.