Anadolu öncesi Orta Asya’da yaşam süren Türk toplumlarında hem kültürel hem de mitolojik açıdan çeşitli inanışlar hüküm sürmüştür. Türk mitolojisi, tarihi Türk halklarının inanmış oldukları mitolojik bütüne verilen isimdir. İslamiyet öncesi Türklerde genel ve yaygın inanç biçimi olan Şamanizm odağında bu mistik inanışlar her daim var olmuştur. ‘’Türk halklarının eski ortak inancı Tengricilikten ögeler taşımaktan ziyade sosyal ve kültürel temalarla doludur. Bunların bazıları sonradan İslâmî ögelerle değiştirilmiştir.’’ Türkler, 10. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya akın ve göç etmeleri sırasında Orta Asya'dan birçok destan ve hikâyeyi de beraberlerinde getirmişlerdir. Bereket inanışlarından, uğursuzluklara, savaş inançlarından, evlilik ve gelin alma usullerine kadar zamanla hepsi Anadolu’nun bereketli topraklarında yoğrularak daha özgün bir hal almıştır. Nitekim bu inanışlar zamanla İslamiyet’e ters düşmeyecek şekilde yine halklar taraşından bir bakıma revize edilmiştir. Eski Türk toplumlarında gökyüzünde meydana gelen olaylar karşısında da birçok inanç oluşmuştur. Bunların başında uğursuzluk getirtecek olaylar olmak üzere çeşitli inanışlar hüküm sürmektedir. Örneğin güneşe çıplak gözle bakılınca uğursuzluk geleceği inancı.
Türkler gökyüzünde yaşanan olaylar ile alakalı birçok inanca zaman içerisinde sahip olmuştur. Tabi belli bir birikim sonucu oluşan bu inançlar bazen bilimsel gerçeklere bazen de tamamen tesadüfi tecrübelere dayanmaktadır. Güneş ve Ay’ı her zaman kutsal kabul etmekle birlikte onlara hiçbir zaman Tengri vasfını yüklememişlerdir. Söz konusu gökyüzü cisimlerinin kötülükle mücadele etmesi, tanrının verdiği kötülüklerin anası olarak kabul edilen karanlığı kovan ışığı, nuru, bereketi ve huzuru getirmesi gibi olgulardan hareketle kutsal kabul edilmiştir. Yine medeniyetlerin genelinde olumsuz bir vaka olarak bilinen ‘Ay Tutulması’ da tamamen toplumsal tesadüfi tecrübelere dayanmakta olup beraberinde getirdiği uğursuzluk inancına sahiptir. Türk mitolojisi ve Şaman inancında insanlar ay tutulduğu esnada çeşitli sesler çıkartılarak güneşi kovmaya çalışmışlardır. Çıkartılan sesler ile uğursuzluğun kalkacağına inanmışlardır. Bu mitolojik durum ve inanç Elazığ ilinde yaşayan halk içinde günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Ay tutulması her daim büyük bir uğursuzluk olarak görülmektedir. Nitekim Elâzığ ilinin en önemli folklorik sembolü olan Çaydaçıra adlı efsanesi ve oyunu da ay tutulması olayı sonrasında şekillenmiştir.
Çaydaçıra efsanesine göre; Uluova’yı ortadan ayıran Harıngit Çayı'nın kıyısında kurulu bir köyde düğün vardır. Bu köyün ileri gelenlerinden birinin oğlu evlenmektedir. Yenilir, içilir, günlerce eğlenilir. Artık düğünün son gecesine gelinmiştir. Eğlenceye olanca coşkusuyla devam edilmektedir. Tam bu sırada aniden ay tutulur ve bu olay köylüler tarafından pek hayra yorumlanmaz. Düğüne katılanlar kültür gereği bu durumu uğursuzluk olarak yorumlarlar. Davetliler tedirgin olur ve panikler. Düğünün neşesi kaçar, coşkusu kesilir. Damadın annesi Pembe Hatun bu duruma çok içerler, ne kadar mum varsa hemen köyde toplatır, tabaklara dizdirir ve orada bulunanların ellerine tutuşturur. Ve çalgıcılardan yüksek ses çıkartarak çalmalarını ister. Kendisi de başa geçerek mumların ışığında oynamaya başlar. Çalgıcılar bu oyuna uygun bir ezgiyi o esnada türetirler. Davetliler coşar, eğlence devam eder ve uğursuzluğun gittiğine inanırlar. Bu efsanede ana tema Türk mitolojisinde ki gibi ay tutulması sırasında çıkartılan sesler ile uğursuzluğun kovulduğu inancıdır. Çaydaçıra efsanesinde de görüldüğü gibi davul-zurna marifetiyle çıkartılan sesler ile ay tutulmasın geçeceğine inanılmaktadır. Yaşanan bir gökyüzü hadisesi ve sonrasındaki kültürel, inançsal oluşumlarla günümüze kadar uzanmış bir halk efsanesi, Türk mitolojisi haline bürünmüştür. Çaydaçıra oyunu başta olmak üzere Elâzığ ilindeki halk kültürü ve folklorik oyunları Orta Asya inançları kültürüyle büyük oranda benzerlik göstermektedir. Yine bu benzerliklerden mütevellit Harput musiki kültürü, Kerkük ve Azerbaycan müziği ile büyük ölçüde benzerlikler göstermektedir.