Anadolu toprakları üzerinde binyıllardır birçok aşk efsanesine, yaşantısına ve öyküsüne tanık olmuştur.
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha ve daha ismini sayamayacağımız niceleri...
Bu aşk hikayelerinin bence en önemlilerinden biride Ağın ilçemizdeki Hastek Kalesi’nde yaşanmıştır.
Hastek kalesi; Ağın Yenipayam köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Bugünkü Keban Baraj Gölü’ne dik inen kayalıklar üzerinde alttan itibaren kat kat oyularak sığınak stilinde dışarıya kapalı oyma mağaralardan oluşmuştur. Kalenin büyük emeklerle yapılmış olduğu ve hizmet verdiği çağlarda her türlü gereksinimi karşılayacak büyüklükte olduğu görülmektedir.
Kalenin hizmet verdiği çağlarda her türlü gereksinimi karşılayacak durumda olduğu ve büyük emeklerle yapıldığı; salon görünümündeki geniş kullanım yerleri, kayaya oyulmuş gizli merdivenler, odalar ve depoların varlığından anlaşılmaktadır. Kullanılan mazgal delikleri, pencereler ve yapılan sığınaklar koridorlarla birbirine bağlanmıştır. Bu alanların havalandırma, ışık alma ya da düşmana karşı savunma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Mağara şeklindeki bu sığınakların tümüne bakıldığında bir kale görüntüsü oluşturduğu ve dik inen kayalıklar üzerinde yapılması ile de tamamen savunma amaçlı kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kalenin 1018 yılında Türkmen akınlarına karşı yapıldığı düşünülmektedir. Hastek Kalesi’nin, Kapadokya’daki yer altı kentleri gibi Hristiyanlığın yayılma dönemlerinde Romalılar ya da Bizanslılar tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir. Günümüzde bu kaleyi ancak göl üzerinden kayıkla gezmek mümkündür.
Hastek Kalesi ile ilgili ilk araştırmayı 118 yıl önce Berlinli Eski Çağ tarihçisi Haunt yapmıştır. Ayrıca Haunt kalede yaptığı çalışmalarda on bir satırdan oluşan Latince bir yazıt da keşfetmiştir.
Muhtemelen Orta Anadolu’dan Hastek bölgesine getirilmiş bir geline adandığı düşünülen yazıtın Haunt’a göre çevirisi şu şekildedir: “Burada vaktiyle evlenerek memleketime getirdiğim iyi duygular taşıyan Athenais yatıyor. Bu mezarın önünden gelip geçenlerden onu bir gül ile ya da başka bir çiçekle onurlandırana tüm göksel güçler bağışlayıcı olsun. Fakat eğer bir başkası mezara zarar vermek amacıyla gelirse tüm yer altı tanrıları ona kötülük yapsın. Bunları yazan babasıyla aynı adı taşıyan Aeimaries’tir ve kısa bir hayat sürmüş olan eşini severdi. Onun babası da benimle aynı adı taşımaktaydı ve annesi Antonia da Lucius’un kızıydı.”