Özelleştirme, yaygın ve dar anlamıyla “bir şeyi kamu sektöründen özel sektöre taşımak”, geniş anlamı ise özel sektör tarafından yürütülecek tüm faaliyet alanlarından kamu sektörünün çekilmesi, devletin başarılı olarak işletemediği ekonomik işletmeleri özel sektöre devretmesi olarak tanımlanmaktadır. Özelleştirme ile kamu kesiminin payının küçültülmesi ve böylece serbest kalan kaynakların özel sektör tarafından üretilecek mal ve hizmetlere tahsisi amaçlanmaktadır.
1980’den başlayarak ortaya konan tercih, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) özel sektöre satılmasının piyasa ekonomisinin daha iyi işlemesi için önemli bir etken olacağı yönünde idi. KİT’ler ulusal kaynakları savurganlığa ittiği, enflasyona neden olduğu ve büyümeyi yavaşlattığı iddiaları ile eleştirilerek özelleştirilmeleri gündeme geldi.
Özelleştirme çalışmaları 1984 yılında kamuya ait yarım kalmış tesislerin tamamlanması veya yerine yeni bir tesis kurulması amacı ile özel sektöre devri ile başladı. 1985 yılından itibaren ilk olarak bazı kuruluşlara ait kamu payları ile kamuya ait yarım kalmış tesis ve taşınmazlar özelleştirme kapsamına alınmıştı. 1985’te Türkiye’deki ilk özelleştirme Sümerbank’ın Iğdır Pamuklu Dokuma tesisinin Aras Tekstil’e 6.7 milyon dolara satılmasıyla gerçekleşti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan 2025 yılı bütçe yasa teklifinin raporlarında yer alan verilere göre, 1986 yılından itibaren hız kazanan ve tamamı kamuya ait veya kamu iştiraki olan kuruluşlardaki kamu paylarının özelleştirme kapsamına alınması yoluyla bugüne kadar 277 kuruluş hisse satışı veya varlık satışı yoluyla özelleştirildi.
1985 yılından 2001’e kadar geçen 16 yılda toplam özelleştirme tutarı 7.5 milyar düzeyinde kalmışken, 2006-2008 yıllarında 20.6 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirildi. Bundan sonra günümüze kadar yapılan özelleştirmeler toplamda 71.1 milyar dolara ulaştı. (*)
Resmi verilere göre, bugüne kadar yapılan tüm özelleştirmelerden 71.1 milyar dolar gelir elde edilirken ancak bu paranın sadece 50.7 milyar doları Hazine’ye gelir olarak aktarılabildi. Geri kalan 20.4 milyar dolarlık özelleştirme geliri ise özelleştirme çalışmaları için harcandı. Özelleştirme çalışmaları sırasında yapılan hazırlık masrafları, çıkarılan işçilere ödenen iş kaybı tazminatları ve benzeri giderlerle satışlardan elde edilen kaynağın 20.4 milyar doları yok olup gitti. Oysa, yok pahasına satıldığı belirtilen 13 şeker fabrikasından devletin kasasına o dönemin parasıyla sadece 4 milyar 851 milyon lira girdi. Aynı şekilde, Türk Telekom’un yüzde 55, Tüpraş’ın yüzde 51, Erdemir’in yüzde 46.12 ve Petkim’in yüzde 51 hissesinin özelleştirmesinden elde edilen toplam 15 milyar 500 milyon dolar bile 204.4 milyar dolarlık özelleştirme masraflarının çok gerisinde kaldı.
Özelleştirmeler sonucunda 71.1 milyar dolar gelir elde edilirken, bu gelirin yaklaşık üçte birinin özelleştirme harcamalarına gider olarak gitmesi, Türk Telekom örneğinde olduğu gibi yanlış uygulamalarla zarar edilmesi ve özelleştirmeye sadece kaynak elde etmek gözüyle bakılmasının faturasını ağırlaştırdı. Bu nedenle ülkemiz açısından son derece stratejik olan kurumların blok olarak satılmasından çok bu kuruluşların halka açılmasının doğru olacağı, özelleştirmede amaç bir taraftan ekonomiyi yapılandırmak ve diğer yandan ise daha fazla gelir elde ederek devletin borç yükünü bir an önce azaltmak olmalıdır.
Kaynakça:
(*) uatdergisi.com