Bizim neslin tanınmış iki Mehmet Gül'ü vardı. Birisi Yozgatlı Mehmet Gül, 2008 yılında vefat etti ve efsane neslin öncü genç liderlerinden biri olarak tarihteki yerini aldı. Diğeri ise isimsiz kahramanlardan olan Harputlu Mehmet Gül, akranları arasında "Deli Kurt" olarak isim yapmıştı. Bugün aldığım üzücü habere göre, uzun zamandır yattığı hastanede bu dünyadan ayrılarak rahmet-i Rahman'a kavuştu.

Harputlu Mehmet Gül, 12 Eylül zulmünde en çok işkence görenlerden biridir. Uzun yıllar hapiste kaldığı mütevazı hayatında, eski — daha doğrusu mağdur — arkadaşlarını hiç unutmadı. Kendisi ayakta kalmaya çalışırken çevresine ve şehit olan arkadaşlarının ailelerine destek olmayı kendine vazife bildi. Cankurtaran'daki iş yerinde ara sıra toplanıp geçmiş ve gelecek üzerine konuştuğumuzda, ümitli olduğunu ancak vefasızlıklar ve yanlış yollara sapan eski arkadaşlarından yakındığını söylerdi. Hangimiz bundan yakınmıyoruz ki! Bir devrin öncüleri birer birer gidiyor. Harput'un bu yiğit, gözü pek evladı hiç tanınmadı, tanınmayı da istemedi. "İnançlarıma ve felsefeme uymayan hiçbir davranış içinde olmadım, olmam da," derdi. Özel sohbetlerde yaşadıklarını, kendisine vaat edilenleri elinin tersiyle nasıl ittiğini ve bu tavrının doğruluğunu anlatır dururdu.

Sırları ile birlikte göçüp gitti. Yaptıklarıyla övünmedi. Sırları taşımak ve onlardan nemalanmamak başlı başına bir yiğitliktir. Mehmet Gül, sırlarını taşımasını çok iyi başaran ender bozkurtlardandır. "Deli Kurt" denmesinin sebebi, belki gözünü budaktan esirgemeyişindendi. İnsan inandıkları uğruna her fedakârlığı yapar. Normal bir insanın yapamayacağı bir iş yapıldığı zaman, yapana da deli denildiği gibi Mehmet Gül de bozkurtların delisi olarak tarihe geçti. Kendine has meziyetleri ve sırları keşke yazılabilseydi. Övünmek, yiğitliğin şanından değildir. Mehmet Gül, yaptıkları ile övünmeyi sevmez ve beceremezdi.

Meşru olmayan hiçbir şeye el uzatmadı. Türk ahlakına aykırı davranışlara itibar etmedi. Siyaseti düşünmedi değil; ancak orada da vefasızlıklar gördü. Siyasetçilerin herkese dağıttığı yapmacık gülücükleri kısa bir süre de olsa inandırıcı bulmuştu. Fakat sonu gelmeyen yalanlardan usanıp durdu. Ankara’da, cezaevi arkadaşları ile buluşmaları sırasında kendilerine yapılanları içine sindiremedi ve bunu sadece yakın çevresiyle paylaştı.

Fırat Üniversitesi'ndeki bir olayda, bazı arkadaşlarının kuşatma altında olduğunu ve canlarının tehlikede olduğunu duyduğunda, ok gibi yerinden fırlayıp hadisenin içinde yer aldığını, olayın canlı şahitlerinden dinlediğim çok oldu. Yaptıklarını asla anlatmaz ve kimse bilmezdi. 12 Eylül sırasında gördüğü işkencelerden dolayı arkadaşlarının isimlerini vermedi. Tek kanallı televizyon döneminde televizyona çıktığında, sadece birkaç olaydan bahsetmişti, bunlardan da sadece kendisi zarar gördü. "Deli Kurt" lakabı kendisine çok yakışmıştı; bundan da gocunmazdı. Harput'un köklü ailelerine mensuptu ve Hüseynik köyü ile ilişkilerini devam ettirdi. Gördüğü vefasızlıklardan dolayı inançlarından asla vazgeçmeyi düşünmedi. Ölümsüzlük Allah'a mahsustur. Yiğit ve namert herkes ölecek. Yiğitlikleri ile anılanlara ne mutlu.

Ölenlerin ardından anlatılanların, yaşayanlar için ibret olmasını beklemek insani bir tutumdur. Türk milleti, yiğit bir evladını daha kaybetti. Ailesinin, sevenlerinin ve ülküdaşlarının başı sağ olsun. Hepimiz Allah'a döndürüleceğiz. Allah rahmeti ile muamele etsin. 28.10.2024 günü ikindi namazında Fatih Camii'nde cenaze namazı kılınacaktır.