Haziran 1970 tarihli ve 1 sayılı; Türkiyemiz adlı dergide yayınlanmış bu yazı tanınmış bilim ve kültür adamı Elazığlı Prof. Dr. Metin Sözen’in yöremizle ilgili bir çalışmasıdır. Metin Sözen İTÜ'de görev almış çok seçkin bir mimarımızdır. Keban camiine ve yöremize ilişkin de çok değerli yazıları vardır.

...968 yılında bir araştırma gezisi sırasında, Elâzığ’ın Hüseynik, bugünkü adıyla Ulukent köyünde, bir evin Havuzbaşı olarak adlandırılan yerinde, duvara yapılmış bir resim dikkatimizi çekti. Bu yörede yazları ev halkının dinlenip serinlenebileceği, işlerini yapabileceği bir yer niteliği taşıyan havuzbaşlarına, Hüseynik’te hemen hemen her evin bahçesinde rastlanmaktadır. Resmin bulunduğu havuzbaşı, birçok yönden ilginçtir. İki yanı duvar, önü dört ahşap sütunla dışarı açılan bu yerin, özellikle tavanı özenle yapılmıştır. Arka duvarda ise süslü bir çeşme bulunmaktadır. Bu çeşmeden akan sular önündeki havuza dökülür. Aynı duvarda, çeşmenin iki tarafında dışarıya kafeslerle kapatılmış, raf görevi de yapan birer pencere yerleştirilmiştir. Çeşmeden akan suyun sesini dinlemek ve serinlemek isteyenler için de iki yana sedirler konmuştur. İşte bu sedirlerin birinin arkasındaki beyaz badanalı duvarın üzerinde, duvar boyunca uzanan siyah-beyaz bir resim dikkati çekiyordu. Yer yer bozulmuş olmakla beraber, resim yine de bütünüyle günümüze ulaşmıştır.
Üzerindeki yazıtların birinde, Ali Miralaygil /1861-1939 /Hüseynik /Harput yazısı okunmakta, altta ise iki bölüm halinde eski yazıyla yazılmış yazıtlar yer almaktadır. Bazı kısımları bozulmuş bu yazıtlar şöyle başlamaktadır:

 

“Aferin sad aferin irfânına Mir Ali.*”

Bu yazıtlar bize XIX. Yüzyılın ikinci yarısıyla XX. Yüzyılın başlarında 78 yıl yaşamış bir Anadolu ressamını tanıtıyor. Hakkında bazı ipuçları veren yakınları, onun başka resimlerinin de bulunduğunu, fakat duvarlara yapılmış bu resimlerin zamanla bozulduğunu söylediler. Ali Miralaygil adlı ressamın yaşamı konusundaki bilgiyi de HARPUT YOLLARINDA adlı dört ciltlik eserin yazarı İSHAK SUNGUROĞLU’ndan öğreniyoruz. Ressamımızın geçmişini bize şöyle anlatıyor Sunguroğlu: ‘Dr. Ali Kemal aslen Hüseynikli’dir. Askerî tıbbiyeden çıkmış, bazı askerî birliklerde çalıştıktan sonra istifâ ederek Elâzığ’a gelmiş, uzun yıllar serbest çalışmış, bir aralık Elâzığ, Diyarbakır, Mersin vilâyetlerinde seyahat etmekte olan Şeyh Sünûsi’nin hususi doktorluğunda bulunmuştur.’


Ressamın en büyük özelliği, yaşadığı devirde ve daha önceleri Rumeli’den Anadolu’ya kadar dört bir yanı saran, camide, evlerde ve değişik yerlerde karşımıza çıkan İstanbul Tasvirleri’nin yeni bir örneğini vermeyişidir. Yaygın bir konu olarak bugün bile rastladığımız İstanbul Tasvirlerine karşılık burada ressam, yaşadığı yerden görünümü dolduran, tarihin en eski ve ünlü kentlerinden birini, Harput’u, İstanbul’a yeğ tutmuştur. Ayrıca gördükleriyle, düşlerine gireni karıştırıp, İstanbul’u yapacağına, her gün karşısında duran kenti konu edinmiştir.


Resim ayrıntılarına kadar incelenirse, ressamın özel bir istif anlayışı olduğu, resmin kurallarını bildiği hemen anlaşılmaktadır. Halkın Elâzığ’a taşınmasıyla kısa zamanda yıkılan eskinin koca Harput kentini ressam, sınırlı boyutlar içinde, kalesi, camileri, köprüleri, evleri ve diğer ilginç yapılarıyla önümüze sermektedir. Ayrıca ağaçları da insanı şaşırtan güzellikte ve yalınlıkta resmine yerleştirmesini bilmiştir. İnsan bütünüyle bu resme baktığında, böyle çatılı kat kat yapıları gördükçe yadırgıyor. Kuleleri, özellikle Kızkulesi’ne benzeyen bayrak kulesini gördükçe.


Çünkü bildiğimiz Anadolu kentlerini şekillendiren, dokuyan evler, yüksek çatılı yapılar değildir. Bu görünüşler, ilk bakışta başka esintiler taşıyor, değişik düşünceleri akla getiriyor.  Bütün bu düşünceler biraz derinleştirilip, biraz doğunun ünlü kenti Harput’un geçmişine yöneltilince, yapıların doğruluk derecesi aydınlanıyor. Bu resmin yapıldığı yıllarda Harput’ta Amerikan Fırat Koleji, Fransız Koleji ve bazı büyük yapılar ayaktadır. Kentin genel görünüşü ressamın canlandırabildiğine yakındır.

Gerçi Ali Miralaygil yer yer resmine kendinden özel görünüşler getirmiş olmalıdır. Harput’un eski resimleri bunu kanıtlıyor. Bu değişiklikler bir bakıma doğaldır. Ressam kendine özgü bir istif biçimini ve kompozisyon anlayışını geliştirmektedir. Bu yönden XV. Yüzyıl İtalyan ressamlarına yaklaşan yanlar vardır resimde. Ama bu Batılı görünüşe karşılık, doğunun Harput’u, yine gerçek yanlarıyla belirmiştir, Hüseynik’te bir havuzbaşının duvarında.
Üstelik resmin tam solunda, altta yer almıştır bu havuzbaşı, ahşap sütunları ve kemerleriyle. Üzerinde ayrıntılı bir çalışmayı gerektiriyor, Hüseynik köyünde karşımıza çıkan bu resim. Biz resmi, ressamını tanıtmayı amaç edindik sadece. Çağı içindeki yeri, üslûbu, yaygın örneklerden ayrılıp birleştiği noktalar, belgesel değeri, sanat adına ortaya koyduğu özellikler ayrı bir araştırma konusudur. Tek gerçek, böyle ressamların Anadolu’nun ummadığımız yerinde karşımıza çıkışıdır. Gerçekten bugüne kadarki araştırmalarımız sırasında, Elâzığ’ın çevre köylerinde bile, cami duvarlarında değişik özellikler gösteren resimlere rastladık. Bütünüyle bu ve diğer resimler, toplu bir incelemeye konu olacak özellikte sanat ürünleridir. Anadolu İnsanının, okumuşuyla, okuma yolunda olanıyla, zaman zaman hangi kaygılar içinde yaşadığını göstermektedir bu resimler.”

Saygılarımla… 

40158214_10157607076798812_681338107005501440_n
* Aferin sad aferin irfanına Mir Ali
Eyledin bu resm-i rana ile isbat-ı kemal

Ve Ali Miralaygil 1861–1939.