Elazığ’da son 4-5 yılda birçok büyük deprem ve bir denli de artçı depremler yaşadık ve maddi yitim çok büyük olsa da çok şükür ki bu korkunç doğa olaylarını can yitimini en az seviyede tutarak atlattık.

Her depremle kentteki birçok yapı ya ağır hasar gördüğünden ya da kentsel dönüşüm kapsamında olduğundan yıktırılırken birçok yerleşim yerinde yeni yapıların yapılması henüz gerçekleşmedi.

Bu yıkımlardan en fazla etkilenen ve adeta gözden çıkarılan yapılarımız arasında; Anadolu yapı mimarisinin son örnekleri durumunda olan ve yüzlerce yıllık bir sürecin ağır yükünü taşıyan, yerel mimari ustalarımızın meydana getirdiği kerpiç konaklarımız, evlerimiz de var. Yıkım ekipleri Sürsürü, Kesrik, Hırhırik, Yığınki, Mornik gibi mahallelerdeki kayıt altına alınması gereken değerlerimizi ve kültürel varlıklarımızı da öteki hasarlı yapılar gibi yıktılar…

Yurttaşları güvenli evlere yerleştirme kaygısı, estetiği, tarihi, kent mimarisini arka plana itti, bu konular hiç dikkate alınmadan TOKİ eliyle kentin neredeyse tamamı, kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı tek tip yapılarla donatıldı. İnsanımızın güvenli yapılara yerleştirilmesinin, kentin sorunlu yapılarının yıkılmasının önemini Maraş depreminden en az hasarla çıkan illerden biri olarak gördük, bunu kabul ve takdir etmeliyiz ancak kentin hafızasını, kültürünü, geçmişini, bağını, değerlerini, mimarisini, dokusunu korumak da hepimizin en başta da TOKİ’nin görevi olmalıydı.

Hatta durum öyle bir hale geldi ki, ilimizde neredeyse tüm eski okullar, konaklar teker teker yıkılırken az daha kentin en eski yapısı öğretmenevi de bu acımasızlığa kurban oluyordu.

Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Muş, Bitlis, Bingöl gibi kentlerdeki TOKİ yapılarıyla Elazığ’da inşa edilen yapıların neredeyse aynı olması kent dokusuna uygun düşmemiştir. Her kentin, her yerleşim yerinin, her mahallenin, her köyün, hatta her sokağın kendine özgü bir ruhu, kendine özgü niteliği vardır. İnsanları bir an önce güvenli konutlara kavuşturma ve biraz da rant kaygısıyla Anadolu kentlerinin binlerce yıllık geçmişi ve kent mimarisinin yok edilmesi hoşgörülemez.  

Elazığlı eski sokaklarının, evlerinin, mahallesinin korunmasını, yerinde dönüşümü istiyor ama şu ana değil çalışmalar çok yavaş ilerliyor.

Kentler ve coğrafya, insanın kimlik oluşumunu ve bilincini doğrudan etkileyecek bir etkendir. Bu mimari yapılanmanın, geçmişi tamamen silerek yaratılması bir boşluk bir yozlaşma doğuracak kuşkusuz. Neden bizim yapılaşma planlarımızda, tarihin ve geçmişin dikkate alınmadığını, yeni kentleri planlamada öncelikli etkenlerin neler olduğunu, nelerin dikkate alındığını anlayamıyoruz.

Bizim görebildiğimiz en büyük ölçütün “depreme dayanıklılık” olduğu. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 57. maddesi olan "devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler..." ifadesindeki şehir özellikleri ve çevre şartları gözetilmesi hususlarına uyulmadığı ortada.

Genellikle kent çeperlerindeki hazine arazilerinde yapılan TOKİ konutları bölgesel uyum, coğrafi koşullar, iklim gözetilmeden üretilmekte, sonucunda kentleri aynılaştırmakta ve kimliksizleştirmektedir. Öncelikle, TOKİ, Anayasamızın 57. maddesindeki “şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama”yı temel alarak “çevreye ve insan haklarına saygılı bir mimarlık kültürünü” gözetmek zorundadır.

TOKİ deprem güvenli konutlar denli kent dokusunu ve kent mimarisini de dikkate alarak canı koruduğu kadar ruhu da korumalıdır. Bunun için bünyesinde kurullar, müdürlükler oluşturmalıdır. TOKİ’ye devredilen imar yetkileri, kent ve çevre ile uyumsuz; şehircilik ilkelerini gözetmeyen yapılaşma kararlarıyla kullanılmaktadır. Belediyeler, kent konseyleri, dernekler, vakıflar, yerel toplumun imar haklarına, toplumsal çıkarlara sahip çıkmalıdır.

Anadolu birikimlerinden esinlenilen yeni yerleşme dokuları için üniversiteler, mimar odaları, kent tarihçileri, kentin eski aileleri, sivil toplum örgütleri, tüm mesleksel kurumlarla iş birliği içinde çalışmalar başlatılmalıdır. Doğal, ekolojik ve kültürel değerleri açısından yasalarla korunmaları öngörülen bölgelerdeki tahrip edici TOKİ projeleri önlenmelidir. TOKİ konut sektöründe “devlet olanaklarını dilediği gibi kullanan ayrıcalıklı denetimden muaf bir kurum değil tersine, kamusal önderliklerle katkıda bulunan bir çağdaş kurum" olarak yer almalıdır.

Özellikle ilimizde yapılacak tüm yapıların, kent insanının kimliğine uygun olması, kentin ruhunu koruması, Harput’ta, Hüseynik’te, Mornik’te, Yığınki’de ayakta kalmış, zamana direnen ve sağlam tarihsel binaların örnek alınarak yükselmesi en büyük dileğimizdir.

Öte yandan, tüm bilinçsiz bir tarih anlayışımıza karşın hala elimizde korunmaya değer, çeşme, konak, ev, köşk, kilise, cami ve tarihsel kalıntılar bulunmaktadır. Yukarıda da söz ettiğimiz gibi, bir kapı tokmağı, bir işlemeli kapı, işlemeli pencere, bir pencere demiri bile bizim için önemli olup bunların kayıtları alınmalı, müzelerde koruma altına alınmalı ve geçmişle bağımız, hafızamız, değerlerimiz el üstünde tutulmalıdır.