Bugün Türkiye’de emeklilerin yaşamı, geçmiş yıllara kıyasla çok daha zorlu bir hale geldi. Hayat pahalılığı, yaşam standartlarını ciddi şekilde düşürdü; barınma, gıda, ısınma gibi temel ihtiyaçların karşılanması bile büyük bir mücadele haline geldi. Ülkenin dört bir yanından gelen emekliler, Ankara’nın Kızılay bölgesinde toplanarak, kendilerine reva görülen bu zor hayat şartlarını protesto etti. Arka planda çok fazla gözyaşı, öfke ve hayal kırıklığı vardı. Bu kalabalık, hep birlikte “Artık siz kemer sıkın!” diyerek, sadece kendi yaşam standartlarına değil, tüm toplumun geleceğine dair çok daha büyük bir mesaj verdiler.
Emekliler, açlıkla ve sefaletle mücadele ederken, aynı zamanda üstlerine yüklenen ekonomik politikaları da protesto ediyorlar. Ellerinde taşıdıkları dövizlerde yazılı olan sözler, adeta bu sessiz çığlığın bir yansımasıydı. “Sayenizde tencerede aş değil, taş kaynıyor” diye yazan döviz, çok şey anlatıyordu. Bu, sadece bir ekonomik durumu anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda, bir toplumun emeğinin ve alın terinin nasıl görmezden gelindiğini, işçilerin, emeklilerin ve dar gelirli insanların yaşamlarının nasıl göz ardı edildiğini de vurguluyordu.
Türkiye’nin ekonomik krizinin en derin yaralarını emekliler, işçiler ve dar gelirli kesimler hissediyor. İktidarın uyguladığı ekonomik politikalar, bu kesimlerin yaşamını daha da zorlaştırdı. Sadece barınma ve gıda değil, sağlık hizmetleri, ulaşım ve diğer temel hizmetlere ulaşmak da neredeyse imkansız hale geldi. Emeklilerin, çocuklarının eğitim masraflarını dahi karşılamakta zorlanmaları, Türkiye’nin en büyük sosyal sorunlarından birini oluşturuyor. Yıllarca devlete katkı sağlamış, sosyal güvenlik sistemine prim ödemiş emekliler, bugün kendilerini sefalet içinde buluyorlar. Her ay maaşlarını aldıklarında, ellerinde kalacak para, sadece birkaç günlük ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyor. Kiralar, temel gıda fiyatları, ısınma maliyetleri hızla yükseliyor ve emekli maaşları bu artan maliyetlere yetişmekte zorlanıyor.
Tüm Emekliler Sendikası tarafından düzenlenen bu miting, aslında bir isyanın ifadesiydi. Hürriyetin, özgürlüğün ve emeğin hakkını savunan bu kalabalık, ekonomik politikaların birçoğunu sorguluyor ve değişim talep ediyordu. Hürkardeş’in açıklamaları, bu taleplerin ne kadar haklı ve geçerli olduğunu ortaya koyuyordu. “Biz bu haldeyken, büyük bir pişkinlikle emekliye, emekçiye kemerlerinizi daha fazla sıkın deniliyor,” diyen Hürkardeş, aslında hükümetin uyguladığı ekonomik politikalara ve emekçilere yönelik yaklaşımına büyük bir eleştiri yöneltti. O, bugün bir eli yağda bir eli balda olan ekonomistlerin, emekçilerin daha fazla sefalet içinde yaşamaya devam etmelerini istediğini belirtti.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine dayanarak belirlenen asgari ücret ve emekli maaş artışları, toplumun gerçek ihtiyaçlarını karşılamak için yetersiz kaldı. 2025 yılı için yapılan zam oranı, emekli maaşlarının çok gerisinde kaldı. Hükümet, emeklilerin alım gücünü arttırmak yerine, daha fazla zam yaparak ve vergileri artırarak ekonomik dengesizlikleri büyütüyor. Bu, sadece emekliler için değil, tüm Türkiye için ciddi bir tehlike oluşturuyor. Emeklilerin, geçim sıkıntısı çekerken aynı zamanda sağlık hizmetlerine de erişimlerinin kısıtlanması, onların hayatlarını daha da zorlaştırıyor. Barınma sorunu ise, emeklilerin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri haline geldi. En temel haklarından biri olan konaklama hakkı bile bugün emekli maaşlarıyla karşılanamayacak bir noktaya geldi.
Hükümetin ekonomik politikaları, Türkiye’nin orta sınıfını yok ediyor ve emekçileri derin bir yoksulluğa sürüklüyor. Ancak, emekliler artık susmuyor. Sadece kendi haklarını değil, tüm toplumun haklarını savunuyorlar. Çünkü onlar, ülkenin en değerli varlıkları olan emeğin temsilcileri. Onlar, bu ülkenin kalkınmasına katkı sağlamış, yıllarını iş hayatına adamış insanlar. Bugün gelinen noktada, emekliler, sadece geçim sıkıntısı çekmekle kalmıyor; aynı zamanda, tüm toplumu etkileyen büyük bir adaletsizliğe karşı seslerini yükseltiyorlar. Çünkü emekçiler ve emekliler, sadece kendileri için değil, çocuklarının ve torunlarının daha iyi bir yaşam sürmesini istiyorlar.
Bundan sonra yapılacaklar, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Hükümet, emekçilerin taleplerini göz ardı etmemeli, bu halkın ne kadar büyük bir sabırla direndiğini unutmamalı. Çünkü bir toplum, sadece emekle var olabilir. Eğer emeklilerin hayat koşulları iyileştirilmezse, bu ülkenin tüm yapısı büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalacaktır. Emekçiler, tarih boyunca, toplumu ayakta tutan en önemli güç olmuştur ve bu güç, yok sayılmamalıdır.
Emekliler bugün sadece geçim sıkıntısına karşı değil, aynı zamanda adalet ve eşitlik mücadelesi veriyorlar. Türkiye’de her geçen gün daha da derinleşen sosyal eşitsizlikler, emeklilerin bu sessiz isyanını daha da güçlendiriyor. Onlar, sadece kendilerine hak ettiği yaşamı talep etmekle kalmıyor; tüm toplum için daha adil bir düzenin kurulmasını istiyorlar. Çünkü bu, sadece bir ekonomik reform meselesi değil, aynı zamanda bir insanlık meselesidir. Eğer emekçilerin, emeklilerin yaşam şartları düzeltilmezse, bu toplumun geleceği çok daha karanlık olacaktır. Emekliler, bugün Türkiye’nin geleceği için seslerini yükseltiyorlar; çünkü onlar, bu ülkenin en değerli varlıkları ve onların hakkı, daha iyi bir yaşamdır.