Toplumsal hayatı yasalar çerçevesinde koruma altına alan, bireylerin haklarını savunan ve maddi-manevi yaptırımlar çerçevesinde düzenlenmiş olan ve önceden belirlenmiş kurallara verilen ad olan hukuk için Romalılar “Nerede toplum varsa, orada hukuk var¬dır'’ demişlerdir
Edebiyat ise yazılı ve sözlü yapıtların insanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik anlayış içerisinde yaratan ve içeriğinde insanın sonsuza ulaşma duygusunu barındıran söz ve dil ürünlerine denir. 
Varlık dergisinin Ocak 2006 sayısında çok beğendiğim bir dosya vardı: Hukuk-Edebiyat ilişkisi. Tahir Abacı ve Hüseyin Öntaş da bu araştırmaya değerli yazıları ile katılmış ve dergi bu araştırma dosyası ile gerçekten büyük bir eksikliği tamamlamıştır. 
İki yazıdan görüleceği üzere, gerçekten de yazın ve hukuk arasındaki yakın ilişkiye yaygın bir inanış vardır. Bu ilişki, düzgün bir dava dilekçesi yazmaktan ötedir. Sözgelimi, sözü uzatan, gereksiz yere süsleyen, evirip çeviren kişilere “edebiyat yapıyor” dediğimiz gibi, yine benzer çok konuşan, söz üretenlere “avukat gibi” benzetmesi yapanlar gibi, yerleşmiş önyargılarla, “avukatlar söz cambazı, yasal yalancılık mesleği ile uğraşan hukukçu” olarak görülür. Ancak şunu söyleyelim ki, yazın sanatçısının da hukukçunun da anlatım sırasında “söz”den başka gereci yoktur.
Tahir Abacı yazısına ve kaynaklara göre “Edebiyat” “edeb” sözcüğünden Şinasi’nin (1826-1871) türettiği yeni bir sözcüktür. “Edep” sözcüğü içinde “ahlak” anlamını da taşır, hukukun da ahlakla bağı bulunmaktadır.
Edebiyat, insanı yargılama yerine anlamaya çalışır. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’daki kahramanı Raskolnikov’un, kişiliğinde o değil toplum sorgulanır ve yargılanır.
Çağdaş hukukta, yasa uygulayıcıya (yargıca) bazı esneklikler tanınmıştır. İnsanı, insan boyutunda düşünebilmek için, eylemin yanı sıra, kışkırtma araştırması, akıl sağlığı incelemesi, bilirkişilik yolu gibi araçlar, insansal özelliklerin de göz önüne alınabilmesi için oluşturulmuştur.
Victor Hugo’nun “Sefiller”i, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı, Tolstoy’un “Diriliş”i, “suç”u John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar”ı kamusal mahkeme¬lerden önce kişilerin iç dünyasın¬da yargılarlar. NBir çiftçi olan ama en güç anlaşılır yapıtların yazarı William Faulkner’ın ro¬manlarının çoğu kişiyi yargılamadan önce, savcılık araştırması yapar gibi sürer ve sonuçta suçun oluşmadığına (takipsizlik) karar verir. (Döşeğimde Ölürken, Ses ve Öfke, Ayı, Abşalom Abşalom, Ağustos Işığı) 
Tahir Abacı ve dergi Cumhuriyet dönemiyle sınırlı tutarak yazınımızda; uzun bir hukukçu listesi veriyor. Emekli yargıç, yazar Veysel Gültaş’ın da hukukçu şa¬irlerin şiirlerini topladığı bir antolojisi de vardır. 
Yapıtlarında, özellikle cezaevi or¬tamını içeren sayısız görüntü öğesi bulabileceğimiz Nâzım Hik¬met de ve “avukat kâtipliği” yapmış Kemal Tahir’de de yazarın hukuk dünyasına yakınlığının izleri gö¬rülür. Yaşar Kemal’in anlatım gücünün Kadirli’de arzuhalcilik yaptığı günlerden geldiğini kendisinin bir söyleşisinden işitmiştik.
Orhan Kemal’in köken olarak Elazığlı olan babası Abdülkadir Kemali Bey de çok tanınmış bir avukat olup ilk mecliste milletvekilliği hatta kısa süre Adalet Bakanlığı da yapmışsa da, Cumhuriyete karşı görüşleri nedeniyle, İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış ve ne nedenle ailesiyle gittiği Suriye’de yokluklar içerisinde ölmüştür.
Elazığ’da Fikret Memişoğlu, Kemal Burkay gibi avukatlar edebiyatla yakından ilgilenmiş tanınmış adlardır. Elazığlı Attila Coşkun ve Ayfer Coşkun da edebiyatta yer edinmiş önemli hukukçulardır. 
Son söz olarak, Varlık dergisinin bu dosyası gerçekten önemli bir eksikliği gideriyor, unuttuğumuz, bilip de yazamadıklarımızı anımsatıyor. Gerçekten de hem hukukun yazınla olan ilgisi hem de yazının hukuka, hukuksal olaylara ilgisi tükenecek gibi değildir. Tüm hukukçular, bu nedenlerle yazınla ilişkili sayılmalı ve bu ilişki sağlıklı, ilkeli, çağdaş, akla ve bilime inanan toplum yapısına ulaşabilmemiz için kullanılan önemli araçlardan biri olmalıdır.