Gelişmiş olmanın izafi olduğunu düşünenlerdenim. Nedenine niçinine geçmeden evvel, Dubai’de karşılaştığım bir manzarayı anlatmak isterim. Adını ilk duyduğumda dudak bükmüş, "gelmesem olmaz mı?" dedim. Bu çöl coğrafyasında, kim ne kadar kendisini ifade edebilir ki? Öyle ya, dünyanın bütün memleketleri buraya gelecek; bir şehir hüviyetinde kendisini insanlara tanıtacak ve bundan da bir reklam sağlayacak. Olacak iş değildi.

Dubai’ye daha önce de gelmiş ve bir seri yazı yazmıştım. Bu yazıların aldığı tepkiler karşısında doğrusu şaşırmıştım. Yazıları dikkatlice okuyan bazı okuyucuların haklı tepkileri vardı. Bunların başında, çölün içinde medeniyet inşa etmek kimin haddine ki, bunu Araplar başarsın? Medeniyet, çöle dikilen binaların bir orman gibi semaya doğru yükselmesi olarak görenler vardır. Güzel sanatlar, mimari tarz, şehirleşme, müzik, fikri hayat, spor, siyaset ve daha başka konuların medeniyet ile ilgisi saf dışı edilebilir mi? Petro doların medeniyet inşa edecekse o zaman bunu elinde bulunduranların bir çözüm üretmesi gerekmez mi?

Paranın gücünü kullanarak evlerinde kaplanlar besleyenlerin, bunun bir sonunun olmadığını fark ettiklerinden, son zamanlarda ruhi asıllarına rücu ederek sanata, bilime ve kültüre doğru istikamet değiştirdiklerini ifade edenler vardır. Aslında bu iyi bir haberdir. Paranın dünyayı ve insanları daha fazla dejenere etmesi de sonlanacak inşallah.

Burada hayat, alışveriş merkezlerinde geçmektedir. Her şeyin "en" leri buradadır. Aradığınız "en" burada ise, burayı görmelisiniz. İşte bu "en" lerden biri de "GLOBAL VİLLAGE" dir.

Basra Körfezi'ne inşa edilen adalar, palmiye ağacına benzetilen yarımadalardaki villalar, rezidanslar, alışveriş merkezleri ve daha pek çok benzersiz yapının arasında, çölün ortasında kurulmuş bir devasa bir eğlence merkezi olarak 25 yıldan beri bütün dünyayı kopyalayıp yapıştırmışlar. Elbette bunun bir bedeli olmuştur; ülkeler, kendilerini tanıtmak amacıyla imkânları nispetinde bu projelere katılmışlardır. Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar, burada güvenlik içinde, kapılarını kilitlemeden dışarı çıkabilmenin ya da uyumanın huzurunu yaşayabilmektedirler.

Panayır eğlencelerinin en görkemlisi ve en süreklisi çölü medenileştirebilir mi, bilemiyoruz. Ancak karşımızda devasa bir panayır merkezinin yükseldiğini görmek, hayranlık uyandırıcı. GLOBAL VİLLAGE adını verdikleri bu panayır alanının ilk bakışta en dikkat çeken özelliği, muazzam büyüklüğü. Meşhur Trakya panayırlarını buradakiyle kıyaslamak büyük bir yanılgı olur. Evet, bizde de köklü bir panayır geleneği var, ancak itiraf etmeliyiz ki Arapların panayırları çok daha meşhur. Üstelik Arap Yarımadası'ndaki en ünlü panayırların tarih boyunca nasıl büyük etkiler yarattığını da hepimiz biliyoruz. GLOBAL VİLLAGE ise hiçbirine benzemeyen, kendine özgü bir kimlik kazanmış eşsiz bir panayır.

Nereye giderseniz gidin, her yer Üsküdar-Eminönü vapurunun kalabalığı gibi; her adımda bir sıkışıklık, her köşede bir başka dünya var. Boş bir yer bulmak neredeyse imkânsız; ama işte tam da bu karmaşanın içinde kaybolmak gerek. Kendinizi akışa bırakın, anı yaşayın ve bu kalabalığı bir parçasıymış gibi hissedin. Günde 40 000 ziyaretçi kapasiteli GLOBAL VİLLAGE daha fazla ziyaretçisini misafir etmektedir. Yılda 10 000 000’dan fazla misafirin ziyaret ettiği ifade edilmektedir. Bir çöl parçasının dünyanın en çok ziyaretçi çeken turistik merkezlerinden biri haline gelmesi tek başına düşünülmesi gereken bir husustur.

GLOBAL VİLLAGE, her ülkenin kendisini en iyi şekilde temsil etmeye çalıştığı bir mimari tarzla inşa edilen, içi pavyonlarla bezeli alışveriş merkezlerinden ibarettir. Uzak Doğu’nun egzotik tatları, Bosna’nın meşhur köftesi, Fas’ın naneli çayı ve Yemen’in kendine has kahvesi… Her köşe başında, her stantta başka bir dünyaya adım atmış gibi hissedersiniz. Aklınızda olmayan yiyecekleri gördüğünüzde, tereddüt edersiniz; ama o an, damak tadınıza uymayanlardan kaçınmak yerine, cesurca yeni bir deneyime yelken açmanın tam zamanı gibi gelir.

Her yerin kalabalık olması, sanki bütün bir Dubai buradaymış hissini uyandırır; dünya birleşmiş, tek bir çatı altında toplanmış gibidir. Turist grupları etrafınızı sararken, bazen yalnız kalmanın da bir güzelliği vardır. Dizlerinizin dayandığı kadar gezebilir, ancak her yeri bir anda, birkaç saat içinde görmek mümkün değildir. O yüzden, her köşe, her pavyon farklı bir keşif alanıdır.

Gecenin serin saatlerinde, karınca gibi insan kaynayan caddelerde eğlenenler, alışveriş yapanlar… Her biri kendi dünyasında, ama bir bütünün parçaları gibi birleşirler. Satıcılar, dikkatlice seçilmiş sözlerle sizi standlarına davet ederken, gözlerindeki ışıltı, bir parça olsun durmanız için sizi çağırır. Uzattıkları ikramlar, sadece bakmanızı istemekle kalmaz, size bir anlık zaman dilimi sunar. Bu senfoni, tüm gece boyunca devam eder; her geçtiğinizde aynı nazik sözler ve güler yüzler sizi karşılar, sanki her defasında biraz daha sevinçliymişsiniz gibi.

Aracınızı park ettiğiniz devasa park yerinden gideceğiniz yer arasındaki mesafenin uzaklığını dert etmeyin elektrikli bisikletçiler sizi taşımak için çok ucuz bir ücret karşılığında hazır bekliyorlar. Çok alışveriş yaptığınızda aldıklarımı nasıl taşırım diye dert etmeyin yanı başınızda hemen bitiveren taşıyıcılara taşıtmanız mümkündür. Bütün dünya kültürü tamamen bir arada diye düşünmek yersiz. Henüz olmayan o kadar çok ülke var ki saymakla bitmez. Var olanları ziyaret etmeniz bile bütün bir gününüzü alır.

Pavyonlarının içinde kurdukları küçük sahnelerde yapılan gösterilere tanıklık etmek, adeta başka bir dünyaya adım atmak gibidir. Müzik, halk oyunları, tiyatro… Her biri, ziyaretçilerine farklı bir renk sunar, farklı bir tat bırakır. Ama bir yanda, devasa sahnelerde yapılan büyük gösteriler de bütün ihtişamıyla dolup taşmaktadır ve bu manzarayı görmek, göz zevkinizin kabiliyeti oranında bakmanıza bağlıdır. Durup izleyebilirsiniz, isterseniz şarkılara eşlik edebilir dans edebilirsiniz, ruhunuz buna davet eder. GLOBAL VİLLAGE’de, Türkiye ile ilgili mekânı gördüğünüzde derin bir heyecan sizi sarar, adeta kalbinizde bir kıvılcım yanar. En başta, bölgeyi tanıtan haritanın hemen başında Türkiye’nin yer alması bile insanın içinde derin bir duygu uyandırır; işte bu topraklar, bu ülke, bütün geçmişiyle buradadır diye düşünmekten kendinizi alamazsınız.

Ve Türkiye’nin mekânına geldiğimizde, içim birden burkulur gibi oldu. O devasa alanda gözlerimi en çok meşgul eden şey, dışındaki Hitit Güneşi heykelidir. İçimde tuhaf bir hüzünle kendime sordum. Bizim tarihimiz için başka bir simge seçilemez miydi? Hititler bizi ne anlatır? Veya ne kadar temsil eder? Oysa biz, çağlar boyunca devletler kurmuş, medeniyetlere yön vermiş, destanlar yazmış bir millet değil miydik?

İran, Pers mirasını; Mısır, Firavunlarını; Uzak Doğu, ejderhalarını; Irak, Nabukadnezar’ı; Amerika, kartalını gururla sergilerken, biz neden yalnızca Hitit Güneşi ile temsil ediliyoruz? Elbette Hititler insanlık tarihinin de kıymetli bir parçasıdır. Bizim Ergenekon’umuz var, Dede Korkut’un kadim hikâyeleri var, Oğuz Kağan’ın mirası var. Bizi anlatan, ruhumuzu yansıtan onca efsane, onca destan varken, neden bunlar göz ardı edilir? Peri bacası üzerine çıkmış bir Bozkurt heykeli olsaydı daha güzel olmaz mıydı? Düşünmeden yapamadım.

Bütün dünyanın bir arada olduğu bu büyük buluşmada Türkiye’nin adını görmek elbette yüreğime sevinç verir. Çünkü biz, tarihiyle, kültürüyle, sanat ve bilimiyle dünyanın en köklü milletlerinden biriyiz. Yemeklerimiz, müziğimiz, mimarimiz, misafirperverliğimiz ve daha nice değerimizle dünya sahnesinde yer alıyoruz. Ancak bu görkemli geçmiş, birkaç klişe sembolle değil, ruhumuza hitap eden, bizi biz yapan değerlerle temsil edilmeliydi. Türk milleti, tarih sahnesine mühür vuran bir millettir ve bunu anlatan sembollerin eksikliği, içimde buruk bir his bıraktı.

İlginçtir ki, bu heykel için ilgililer, ne kadar düşündüklerini vurgulamak istercesine, en ince ayrıntısına kadar hesap yapmışlar. Ne yapalım, yarım tahsilli aydınlarımızın veya bu kadar cehaletin ancak ilimle sağlanabileceğini bir defa daha görmek biraz acı veriyorsa da bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Ama her şeye rağmen biliyorum ki, bu toprakların ruhu, bu milletin azmi ve iradesi, bir gün hak ettiği gibi temsil edilecektir. Ve işte o zaman, içimdeki bu burukluk yerini tarifsiz bir gurura bırakacaktır.

Çöl ’den medeniyet inşa edenlerin bizi fersah fersah geçtiklerini görmek bana girân geliyor sizce de öyle mi?