Yemeden içmeden, gözünden sakınarak büyüttüğümüz, her arzusunu yerine getirdiğimiz 3 milyon 500 bin ev genci… Bugüne kadar onları biz yetiştirdik, biz var ettik. Şimdi ise büyüyen bir sessizlik gibi içimize çöreklenen bu gençliği, yeni fark edenler ve çözüm arayanlar hiç acele etmesin! Çünkü bu sayı hızla artarken, ardından gelen nesil de aynı boşluğa sürükleniyor.
Bugün, hangi ana baba gece başını yastığa koyduğunda "Acaba ne olacak bu çocukların hali?" diye düşünmüyor? Hangi evde, hangi sofrada gelecek kaygısının gölgesi dolaşmıyor? Toplumun temellerinin sarsıldığı, aile yapısının zayıfladığı bir dönemdeyiz. Gençler, bu feryatları duyup da hangi umudu büyütebilir? Eğer gelecek kaygısının temel sebebi ekonomik belirsizlikse, dillerden düşmeyen "Yandık, bittik, mahvolduk!" serzenişlerinin, onların ruhunda nasıl derin yaralar açtığını hiç düşündük mü?
Ve yalnızca ekonomik krizler değil, kültürel ve toplumsal adaletsizlikler de gençlerin kaygısını besliyor. Bugün toplumun büyük çoğunluğu, kimseye ait olmayan bir adaletin peşinden koşuyor. Geceleri endişelerle dolu, sabahları ise belirsizlikle açılan bir toplumun evlatlarıdır bunlar. Bireysel kaygıları, toplumsal bir yaraya dönüşmüştür.

Psikolog Cihan Çelik'in bu konudaki tespitlerinin haklı olup olmadığını bir kenara bırakalım. Sokağa çıkın, bir parkta oturun, bir kahvehaneye girin ya da bir otobüs durağında bekleyin… O gözlerdeki boşluğu, hayata tutunamayan bakışları, bir çözüm arayışında kaybolmuş umutları görmemek mümkün mü? Eğitim kurumlarının tek başına bu yükü taşımasını beklemek, her şeyi onların sırtına yüklemek ne kadar adil? Sadece sınıflarda değil; daralan sokaklarda, kararan zihinlerde, sessizleşen hayallerde gizli bu sorun.
Adaletin zayıflaması, toplumun tüm katmanlarını etkiliyor. Bir toplumda adalet duygusu sarsılmışsa, ne yaparsak yapalım, hangi imkânları seferber edersek edelim, içimizdeki gelecek endişesi hiç dinmeyecek demektir. Eğer bütün bir cemiyet, yarına dair umutlarını kaybetmişse, gençlikten umutlu olmak için elimizde ne kalmıştır? Hangi adaletsizlik, hangi eşitsizlik gençlerin hayatlarına dokunuyor?

Toplumun en büyük endişesi, adalet duygusunun giderek zayıflamasıdır. Geleceğe dair umutlarını yitiren gençliğin hangi yollara savrulacağını hepimiz biliyoruz. Yeteneği ve başarısıyla parlayan nice gencin, geleceğe dair kaygısı ve adalete duyduğu güvensizlik sebebiyle başka mecralara yöneldiğini görmek, artık kimse için şaşırtıcı değil.
Sosyal adaletsizlik ve fırsat eşitsizliği, gençlerin sadece maddi değil, manevi dünyalarını da etkiliyor. Ev gençleri, umudunu yitirenler ve yeteneklerini yurt dışına ya da başka mecralara taşıyanlar… Karşımızda, büyüklüğü her geçen gün artan devasa bir gençlik meselesi duruyor. Toplumumuzun yeniden şekillendirilmesi, adaletin her alanda sağlanması için atılacak adımlar, ancak bir arada hareket ettiğimizde etkili olabilir. Bu sorunun çözümünü yalnızca ailelerden beklemek eksik olur; asıl mesele, toplum yapımızı da cesurca sorgulamaktan geçiyor.

Gençlikten ne beklediklerini ifade eden nutuklar atan din adamı, filozof, düşünür, ilim adamı, devlet adamı ve siyasetçilerin görüşlerinin ne kadarı gerçekleşti? Bu sorunun cevabını, her yerde karşılaştığımız gençlerin tavırlarında ve davranışlarında görmek mümkündür. Ekseriyeti kastetmiyorum ama ellerinden düşürmedikleri elektronik cihazların üzerinde gezdirdikleri parmaklarının ucunda aradıkları, geleceğe dair bir kaygı değil midir?
Ancak, bu kaygı yalnızca bireysel değil; toplumsal ve kültürel bir endişedir. Her bir genç, toplumsal yapıyı, değerleri, umutlarını sorgulamaktadır. Bugün gençler, yalnızca teknolojiyle değil, aynı zamanda kimlik arayışı ve geleneksel değerlerle mücadele etmek zorundalar. Sadece bireysel değil, toplumsal bir çözüm gereklidir.

Tarihe mal olmuş şahsiyetlerin gençlik için düşündüklerinin ne kadarı gerçekleşti? Şimdi içinde bulunduğumuz duruma bakarak bir karar vermek mümkündür. Sorunun farkında olmak, çözüm için sahip olduğumuz fırsatları görmemizi sağlar. İlim insanlarımızın cesur düşüncelerine kulak vererek, adaletli bir düzen tesis ettiğimiz takdirde, toplumsal barış ve eşitlik temelinde, gelecek kaygısı taşımadan yarınlara umutla bakan bir nesil inşa etmek elimizdedir. Sosyal yapının temellerini güçlendirmek, ancak adaletin her alanda sağlanması ile mümkündür.

Çalışarak başarı elde edememenin duygusu ve inancını yıkamazsak gençliğin gazabından gelecek kurtulamayacaktır. Gelecek ancak, gençlerin omuzlarında yükselecek ya da onların ayakları altında çiğnenip felakete uğrayacaktır. Karar bizim ne istiyorsak o olacaktır. (Devam Edecek.)