Kamu kesiminin borçlanma gereği, devletin gelir ve giderleri arasındaki farkı, yani arada oluşan açığı ifade eder. Bu açıkta en büyük payı konsolide bütçe açıkları oluşturdu. Açıklar eldeki rezervler yani birikimlerle kapatılamadığı için hep borçlanma yolu tercih edildi. Bütçe açığı 2018’de GSYH’nin yüzde 1.9’u iken 2023’te yüzde 5.4’e yükseldi.
Dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati tarafından önceki yıllarda uygulamaya konulan yanlış ekonomik politikalarla döviz kuru stabil tutulmaya çalışılırken gündeme getirilen kur korumalı mevduat (KKM) uygulaması ile ülke büyük sorunlara gebe bırakılmıştı. KKM yüzünden bütçe açığı büyümüş, kur farkı yükünün tamamı Merkez Bankasına devredilerek bankanın 2023 yılını rekor bir zararla kapatarak Hazine’ye devredebileceği kardan yoksun bırakmıştır. Bu yanlış uygulamanın olumsuz etkileri bitmemiş, günümüze kadar azalan bir seyirde devam etmiş ve bu yüzden oluşan bütçe açıkları borçlanma ile kapatılmaya çalışılmıştır.
Merkezi yönetim borç stoku 20 Eylül 2024 tarihi itibariye 8.649.3 milyar liraya ulaştı. Bu borç stokunun 3.558.8 milyar lirası TL cinsi, 5.090.5 milyar tutarındaki kısmı ise döviz cinsi borçlardan oluşmaktadır. Hazine ayda birkaç kez borçlanma ihaleleri ile fon toplamaya devam ederken, önümüzdeki aylarda da benzer hızla borçlanmayı sürdüreceği sinyalini veriyor. Bu nedenle yıl sonunda kamu borcunun 10 trilyon lira ile rekor kıracağına kesin gözüyle bakılıyor.
Türkiye ilk dış borcunu 1930 yılında ABD’den 10 milyon dolar olarak almıştı. Borcu İnönü hükümeti Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu çıkardığı dönemde almıştı. 1932 yılında Sovyetler Birliği’nden 8 milyon dolar borç alan genç Cumhuriyet daha sonra 1938’de İngiltere’den 16 milyon sterlin borç aldı. 2000’li yıllara gelindiğinde, 2001’de 129 milyar dolar olan dış borcumuz her yıl büyüyerek günümüzde 500 milyar doların üzerine çıkarak rekor kırdı.
Son yıllarda kamu borçlanmasının artışında faiz yükünün payının büyük olduğu görülmektedir. Yüksek borçlanma talebi faizlerin yükselmesine neden olmuştur. Yüksek faiz ise geri ödenmesi gereken borç miktarını artırmıştır. Sonuçta, 2004 yılında bütçe açığı 2 trilyon liraya dayanırken, faiz giderlerinin de 1.5 trilyon liraya ulaşması bekleniyor. 2023 yılında faiz giderleri 674.6 milyar lira olmuş, toplam vergi gelirlerine oranı ise yüzde 14.99 olarak hesaplanmıştı. Çok değil 4 yıl önce faize giden tutar 134 milyardı. 2025 yılında 2 trilyon liraya yakın faiz yükü bulunan devlet, günde ortalama 5,4 milyar lira dolayında faiz ödeyecek. Buna göre faiz ödemelerinin vergi gelirlerine oranı son 15 yılın en yüksek düzeyine çıkacak. 2016 yılında alınan her 100 liranın 10 lira 95 kuruşu faiz harcamasına giderken, 2024 yılında ise her 100 lira verginin 16 lira 95 kuruşunun faize gideceği hesaplandı. Bütçe faiz dışı açık da verdiği için Hazine hem yeni bütçe açığı, hem borç anaparası ve hem de faizin bir kısmını yeniden borçlanıyor. Dolayısıyla borç stoku ve faiz yükü sürekli artıyor.
Küresel krizle birlikte son yıllarda yaşadığımız olumsuzluklar ve artan bütçe açıkları nedeniyle hem iç ve hem de dış borcumuz hızlı bir artışla yüksek düzeylerde seyretmektedir. Borcu borçla ödemenin sonu olmayacağı ve bir çözüm getirmeyeceğini dikkate alarak bir an önce, sürekli artış gösteren bütçe açıklarından kurtulmamız gerekir.