TAVUK

Kendimi bildim bileli tavuklar köyde yaşar, zibil eşeler, tilkiden kaçar, yumurta yapar ve kırka yatar...

Ne olduysa bir müddet sonra bir şeyler oldu ve köylüye verdiler gazı hadi tavuk çiftliği yapın daha çok para kazanırsız dediler. Çiftçiler de kolları sıvayıp büyük tavuk çiftlikleri kurdu. Bir süre sonra yem, ilaç ve kredi derken çoğu battı. Daha sonra büyük firmalar bu işe el attılar ve piyasayı ele geçirdiler. Bizim zibillikler de gezen tavukları sınıflara ayırdılar. Köy tavuğu, çiftlik tavuğu, gezen tavuk ve yatan tavuk gibi… Normal de ara sıra yumurtlayan tavuklara ne yapıp ne ettilerse tavuklar yumurta makinesi oldular. Civcivliği, ferikliği, tavukluğu yaşayamayan hayvancağızlar kırk günde sofralara geldi, yumurtaları da tavuklar gibi sınıflandırılıp köy, çiftlik, çift sarılı, küçük, büyük gibi gruplara ayırarak piyasaya sürdüler. Bugünler de ise tavuk yumurta fiyatları uçtu.

Az uçabilen kanatlı hayvanlar sınıfında ki tavukların fiyatlarını uçurdular. Yakın da tavuklara da tam uçmayı öğretip yeni bir tavuk sınıfı oluştururlarsa hiç şaşırmam.

****       ****     ****     ****

BAĞ EVİ

Hani o kış olduğu zaman en çok gerçekleştirdiğimiz sosyal etkinliğimiz var ya, bağ evlerine takılma olayımız. Abdullah Şekeroğlu Elazığ’a gelince aldık yanımıza ve doğru bir bağ evine gidip kuzinenin karşısına oturduk. Bir yandan ısınik, bir yandan gözyaşlarımızı silik. Ağlamik ha! Şekeroğlu’nun anlattıklarıyla gözlerimizden yaş gelene kadar gülik. Sanatçımız tam bir mizah makinası, yeter ki havaya girsin demi tutsun! Menümüzde ki kestane, çay, dut suyu ile geçen geceden sonun da arabalara binip dönme hazırlığı yaparken, tekleme yapan kaloriferi tam ısıtmayan arabama doğru yöneldim. Şekeroğlu da cipiyle gelen arkadaşın arabasına doğru yönelip, ‘’Hele Gardaş biraz bekle bizim döneceğimiz araba bir çalışsın sen ondan sonra git’’ dedi. Yani bu soğukta, gecenin bir vakti araba itelemiyek diye kendini garantiye alma telaşına düştü. Bir de bağırıp bana sori, ‘’Bedri hocam iteleyecekmiyiz?’’ diye. İçimden yok Gardaş yok itelemiyeceksiz, benim araba önden çekişli patronla seni halatla arabanın önüne koyacam ben de direksiyona geçecem siz çekeceksiz ufak ufak gideceğiz dedim. Allahtan araba sıkıntı çıkarmadı da çekmelerine de gerek kalmadı.

****       ****     ****     ****

 

SALLA KAZAN

Yıllardır yapılmayan veya bir şekilde yapılamayan Elazığ’ın yapılması gereken işleri seçim arifesinde adayların diline düştü…

Ben yaparım, ben çözerim, benim işim bu tavrındaki adaylar ortaya düşüp milletten oy koparmanın telaşındalar. Onu içindir ki sallamaya başlamışlar ve uçiler! İşte ben de bu duruma bir isim taktım. ‘’Salla Kazan!’’ sanki tutan engel olan mı var salla babam salla. Yeter ki oy gelsin. Kesin kendileri de bililerdir bazı sözlerin olmasının hayal olduğunu ama neticede oy kapmaları lazım ya formül de orta da Salla Kazan! Sallamanın biz de üfürme atma manasına geldiğini de bilisiz değil mi? Yine de bir hatırlatayım dedim. Bazen de “Meydanı boş bulmuş Salli” de derler.

****       ****     ****     ****

 

GÜL

Yoh gardaş yoh! Daha benim bu 1995 model arabamı değiştirmem farz oldu…

Niye mi? Durun yazam…

Işıklar da arabamla beklim, bilisiz işte o ışıklarda gül satan çocuklar ellerinde ki gülleri satmak için hemen arabaların yanına yanaşiler ya, her seferin de ben de camdan onlara bakim ama onlar arabama bakıp pas geçiler. Hani hava karanlık olmasa derim ki, tipime bakıp bunda gül alacak ağız yok diyebilirler ama gece olduğu için tipimi görme şansları da yok. Bir tek arabayı görüp bu arabanın içinde ki gül alamaz diye tahmin edilerdir herhalde! Bana da gül satılması için arabamın modelini yükseltme kararı aldım. Bu kararı almasaydım. Sevgilim gülsüz kalıp hakkımda yanlış şeyler düşünebilirdi. Yani konu tamamen duygusal…

                

HAFTANIN FOTOĞRAFI:

(Türkiye ve Kırgızistan dostluğu Elazığ’da perçinlendi…)