GEÇMİŞ BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN

29 gün dişimizi sıkarak, sinirlenip kalp kırarak, iftara davet etmeyenlere trip yaparak, akşamları okeye dönerek, sahurda davulculara istek parça çaldırarak, mercimek çorbasına kaşık sallayıp sigara molası vererek, ardından Allah ne verdiyse onları yemek için yemeğe yumulup çok şükür kazasız belasız Ramazan'ı ifa edip, ayıptır söylemesi hayırlarımızı yapıp, 40 deve yükü sevabımızı kazanıp kendimizi 3+6 günlük bayram+ense tatiline attık. Esnaf olduğumuz için 3 günle yetindik.

Bayramın birinci günü kapı çaldığında delikten baktım, kimseyi göremedim. Göremediğim için kesin bunlar bayram harçlığı almaya gelen küçük çocuklardır deyip kapıyı açmadım. İlerleyen dakikalarda kapı tekrar çaldı. Delikten baktım ve bir davulla klarnet ucu gördüm. Anladım ki bahşiş isteyen Ramazan davulcuları. Evde kimse yok deyince apartman sakinleri halay çekmek için koridora toplandı; zira davulcular intikam aldılar. Akşam olunca yaşım bayağı bir ilerlediği için sülalemin büyüğü durumuna düştüğümden, ziyaretime gelen hısım akrabaya görünmemek için lambalar sönük, televizyonun sesi kısık bir şekilde oturdum durdum. Bu durumun sebebi de kimsenin gelmeyeceğini düşünüp şeker, tatlı, kolonya almamamdan dolayı oldu. Senede iki defa aklımıza geldiği için ayıp olmasın diye mezarları da ziyaret etmeyi unutmadım. Rahmetlilerin hepsinin durumları iyiymiş. Ziyaret ettiğim için çok teşekkür ettiler ve hatta sadece dini değil millî bayramlarda da gel dediler. Nasip olursa 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda da mezarlarımızı ziyaret edeceğim. Herkese tavsiye ederim 19 Mayıs, 30 Ağustos... Gidin işte rahmetlileri ziyaret edin.

Ben de bir iki bayram ziyareti gerçekleştirdim. Özellikle Ramazan'da iftara davet etmeyen büyüklerimi ziyaret edip mahcup ettim. Davet edenleri de ziyaret edip sevinçlerini ikiye katladım. Bayramda yeni üst baş almayıp eski ayakkabılarımı güzel bir boyatıp yastığımın dibine koymuştum. Sabah kalktığımda yastığın siyaha boyandığını gördüm. Üst baş olarak da bayramda siyah kazak, siyah pantolon ve siyah ayakkabıyı tercih ettim. Anlayacağınız bu bayram karalara büründüm! Bayram ikramiyemin de birinci taksitini çekip lunaparka gidip çarpışan arabalara, salıncaklara, atlıkarıncaya binip, pamuk şeker alıp, "beş halka beş lira" denen oyunda harcayıp, korku tünelinden geçip tam cıbıl olup akşam eve döndüm. Üç günlük bayramda para pul ve aktiviteler hemencecik bitti ve 9 günlük tatilin 6 gününü kullanmadan kendi işimizin başına, bir de köşemde sizlerin karşısına döndüm. Gelmiş geçmiş tüm bayramlarınız, dini ve millî hepsi mübarek olsun.

****  *****  ****  ****  ****  ****

GAYNIM GİLE GİDİM!

Yıllar önce bizim trafik polislerimiz vardı…

Eski belediye binasının, Akar Otelinin, Orduevinin civarlarında beyaz şapkalı, siyah deri ceketli, bir köşeye park ettikleri tosbağa arabalarıyla…

Bazen çok sinirlenip yolun ortasındaki yerlerinden zıvanadan çıkıp, ağızlarındaki düdüğü öyle bir çalarlardı ki caddenin öbür ucundan duyulurdu. Hatta düdük ağızlarından fırlardı.

Vatandaşlarla diyalogları da çok hoş olurdu. Kırmızı ışıkta geçen yaya, ‘’hop hemşerim nereye kırmızı yani’’ derlerdi.

Elazığ’da efsane olmuş bir trafik polisi ve teyze olayımız bile olmuştu. Halen anlatılıp durulur…

Olay şöyle olmuştur, teyzemizin biri hiç ışıklara bakmadan kırmızı da karşıya geçerken trafik polisi, ‘’Teyze nereye?’’ diye bağırarak sormuş.

Teyzemiz ise "Ana sahan ne gaynım gile gidim" diye cevaplamış…

Evet işte trafik polisleri ve şehrin trafiğine olan katkılarıyla ilgili ufak bir nostalji yaşadık. Peki bizi maziye götüren sebep ne? Bu şehir de yaşayan herkes şehrin trafiğinden şikayetçi…

Merkez de nostaljisini yaptığım yerler başta geli…

Yeni yerleşim yerlerindeki trafik de ayrı bir dert!

Şimdi diyim ki belirtilen yerlere birer tane zıvana koysak. İçlerine birer tanede beyaz şapkalı, siyah deri ceketli polis amcalar yerleştirsek siyah tosbağa polis arabaları da özellikle büyük çarşının ve Şekerci Ahmet'in oradan dolmuş duraklarına dönen yerin köşesin de dursa, teyzemiz, amcamız ve çocuklar caddenin ortasından karşıya geçse…

Hatta Polis amcalar ise ‘’hop nereye’’ dediğin de, teyzeler ‘’sahan ne gaynım gile, eltim gile gidim’’ deseler…

Polisler akşam saatlerindeki yoğunluklar da "zıvanadan" çıksalar, ikinci şeritler de keyfi dörtlüleri yakarak araçlarını bırakıp giden araç sahiplerini uyarsalar. Sağa, sola yol verseler, düdüklerini öttürseler trafiği düzene soksalar, biz de şehir de görevini yapan, köşe başların da grup oluşturup muhabbet eden polisleri görüp köpürmesek, her gün trafik de zıvanadan çıkmasak ne hoş olur değil mi?

****  *****  ****  ****  ****  ****

BİTLERİMİ ÖLDÜRÜRKEN…

Yer yine İzzetpaşa Camisinin önü…

Bu sefer duvara sırtımı dayamamışım.

Sırtımı doğuya döndürüp, güneşi arkama alarak bitlerimi öldürmeye çalışim…

Güneş de sırtıma vurdukça bir kızınma, bir gevşeme ki değmeyin keyfime...

Ara sıra da caddeye göz atıp, ilginç bir olay yakalama derdindeyim. Tam ümidi kesmişken onu buldum karşım da mavi mavi mas mavi...

Yav pardon ya! Mavi körüklü belediye otobüsünü yazacağıma, İbo'nun türküsünü yazdım. Çok pardon...

Konumuza döneyim, dediğim gibi işte mavi körüklü Belediye otobüsü karşıdan geçince, aklıma eski bir Belediye başkanımızın seçimden önce ‘’Elazığ’a elektrikli otobüsleri getireceğim ve hemşerilerimizi ulaşım derdinden kurtaracağım’’ vaadi geldi…

Gele gele körüklü otobüsler geldi. Vaatler hava da kaldı! Buna da şükür!

Zaar bir gün Doğukent’ten, Hilalkent’e metroların olduğu, Yurtbaşı’nın oradan başlayıp, Güneykent’e giden su kanallarını ve içinde yüzen gondolları da görürüz. Ha, şimdi aklıma geldi! Gülmez’in dibinden tünelle geçip arkasın da villaların yapılacağı yeni bir yerleşim merkeziyle İlami, Kıraç, Karaçor ve karşıda Bingöl yolu arasında kalan barajın sularının bir kanal boşaltılıp, bu araziyi ortaya çıkarıp tarıma açma gibi bir projeden de bahsedilidi… 

Milletvekili aday adaylarından birinin vaadiydi. Yav, bende sabah sabah güneşin altın da çok durdum herhalde. Kafam git gel olmaya başladı….

Korham kısa devre ola beynim yana! Hadi bana eyvallah ben gölgeye gidim...

HAFTANIN FOTOĞRAFI: