34 yıl önceki yerel seçimlere SHP, DYP, ANAP, RP, DSP, MÇP, IDP ve bağımsızlar katılıyor, seçim sonucunda, Erdal İnönü’nün başında olduğu SHP %28,7 oy alırken, Demirel’in partisi DYP %25, Türkeş’in liderliğindeki MÇP %4,1; Erbakan’ın partisi RP %9,8, Ecevit’li DSP %9 oy alırken uzun süredir iktidar olan Özal’ın partisi ANAP’ın oylarıysa %42’den %21,8’e düşüyordu.
Zamların, geçim zorluğunun, pahalılığın, artan döviz kurunun, keyfî yönetimin artması ile, kısa bir sürede halk desteğinin %20’sini yani oylarının yarısından çoğunu yitiren ANAP buna karşın mecliste %65 çoğunluğu olduğu, ülkeyi iyi yönettikleri, yaşam koşullarının iddia edildiği gibi kötü olmadığı gibi gerekçelerle erken seçim taleplerini duymazdan gelmiş, seçimlerin üç yıl sonra 1992 yılında normal zamanında yapılacağını ifade ederek sonucu umursamaz tavır almıştır.
1989 seçimlerinde halk, Demirel’in deyimiyle, o günkü idareden kurtulmak istem ve fırsatını iyi kullanmış, kavgasız, sorunsuz, entrikasız bir büyük siyasal sorunu çözme yolunu açmıştır.
Bu yenilgiyle üçüncü parti konumuna düşen ANAP hiçbir şey olmamış gibi ülkeyi yönetmeye devam etmişse de iktidar milletvekilleri yenilgideki sorumluluğu, aday belirleme komitesinde görev alanlara yıkarlarken, başbakan Turgut Özal’ın da sorumluluğu tartışılır olmuştur.
Ankara’daki yabancı diplomat ve basın görevlilerince “sürpriz” olarak değerlendirilen, bir İngiliz gazetecinin de “Bu Türk milleti de biraz tuhaf doğrusu. Vur deyince öldürüyor...” yorumu yaptığı bu seçimde, iktidarın önemli adı Oltan Sungurlu, “üstümüzden silindir geçti” derken, ANAP kurmayları her şeye karşın “ölmek” yerine Özal’la birlikte 1992’ye kadar “bitkisel hayat”a bile razı gelmişlerdir.
Seçim sonucunda, deneyimli siyasetçi Süleyman Demirel’in seçim öncesi “26 Mart gebedir” sözü doğru çıkmış, ANAP’ın bünyesinde topladığı dört eğilim geldikleri yerlere geri dönmüşlerdi.
Sol partilerin oylarının %40’lara yaklaştığı son seçim olan 26 Mart 1989 seçimlerinde, ANAP’ın bu derece ağır hırpalanmasında Süleyman Demirel’in büyük etkisinin olduğu ortadaydı.
Yine bu seçim, halkın, emrivakiden, sertlikten, tehditten, şantajdan, karalamadan hoşlanmadığını da kanıtlamıştı. Belirtmeli ki, seçimin en büyük sonucu, Turgut Özal’ın tartışılmaz karizmasının çizildiğini görmekti.
Seçimden birinci parti olarak çıkan SHP’nin lideri Erdal İnönü ise, son derece sakin tavırla seçim sonuçlarını değerlendirirken “bilinçli, tutarlı, sorumlu bir yaklaşım içinde milli iradenin yeni bir şahlanışını gördüm” diyerek, bu sonucu beklediğini belirtmişti.
Turgut Özal, 12 Eylül ortamında iktidara gelip 1987’de de seçimi daha kolay kazanabilmek için seçim yasasını değiştirerek, %36 oyla %65 sandalyeyi elde edince, 1989 Mart’ındaki bu yerel seçimleri de bir biçimde kazanacağını düşünmüş ancak evdeki hesap çarşıya uymamış başbakanın her fırsatta dile getirdiği “ben muhalefet olmam” iddiası boşa çıkmış ve iktidardaki partisi bu seçimde ancak üçüncü olabilmiştir.
Şunu da belirtelim ki, Özal, bu seçimde %20 oy alabilmesine karşın, sadece yedi ay sonra 31 Ekim 1989’da Mecliste çoğunlukta olan partisinin vekillerinin oylarıyla cumhurbaşkanı seçilerek Çankaya’nın yolunu tutmakta bir sakınca görmemişti.
Tüm devlet olanaklarını ve TRT’yi kullanarak son güne değin propaganda yapan Özal için herkes “son günlerde de ne yapar eder, oyları toplar” dese de din soslu, muhalefeti anarşistlikle suçlamalarla dolu bu konuşmaları 26 Mart yerel seçimlerinde pek tutmayacaktır.
Günümüzde de iktidardan gitmemek için direten, halkın gerçek sorunlarından kopuk, tüm stratejisini ezan, millet, bayrak, gibi manevi söylemler, dış tehditler, muhalefetin kazanması halinde dindar seçmenin eğitim ve kamu istihdamındaki kazanımlarının ellerinden alınacağı gibi halkı eskiyle korkutma üzerine kuran bir yönetim var.
Kraldan çok kralcı olan sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, siyasetçiler ortada seçimi gerektirecek bir şey olmadığını savunuyorlar ama eğitimde, akademide, sağlıkta, sporda, ekonomide, dış politikada, göç politikasında, tarımda, hayvancılıkta kötüye gidişin artarak sürdüğünü, bünyenin metastaz yaptığını da hepimizden çok daha iyi biliyor, görüyorlar.
26 Mart 1989 seçimlerinin bir ilginçliği de Erdoğan’ın ilk sandık yenilgisini almasıydı. Cumhurbaşkanı 1989 yerel seçimlerinde yeni ve güçlü bir figür olarak katıldığı Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimlerinde %22 oy alabilirken, rakibi SHP’li Hüseyin Aslan oyların %30’unu alarak belediye başkanı seçilmişti.
1989 seçimlerindeki ANAP gibi, işlerin tekrar rayına gireceğini düşünen bugünkü siyasal gücün, ekonomide sorunların üstesinden gelineceği, 2023 hedeflerinin gerçekleşeceği sözleri algı yönetiminden başka bir şey değil. Ne yapılırsa yapılsın, pansumanla, aspirinle, mevduat garantisi, maaş iyileştirmeleriyle halkın dertlerine çözüm bulunamayacağı açık. Günü kurtarmaya yönelik girişimlerle hükümetin sıkıntıları geçici bir süre ertelenmiş gibi görünse de bu yıpranmanın giderilmesinin ve yitirdikleri güvenin geri kazanılması çok zor…