Spor dalları içinde yüksek beklenti ve ilgi düzeyine sahip olan tek alan kuşkusuz futboldur. Futbol yalnızca geniş kitlelerce izlenen bir spor dalı olmasından öte, günümüzde çok büyük ölçekteki finansal döngünün gerçekleştiği bir endüstri haline gelmiştir. Uluslararası danışmanlık şirketi Deliotte, Dünya futbol kupası düzenleyen ülkelerin bu organizasyonlar için yaptıkları harcamalarla ilgili yayınladığı raporda bu organizasyonların bütçelerinin inanılmaz rakamlara çıktığını göstermiştir. 2018 Dünya kupasında Rusya’nın ayırdığı meblağ 50 milyar dolar olup, 2022’de Dünya kupasına ev sahipliği yapan Katar’ın bu organizasyon için harcadığı bütçe 200 milyar doları bulmuştur. (1) 1990’lardan sonra giderek mali yapısı büyüyen ve ticarileşen futbol doğal olarak Türk futbolunda da yapısal sorunların doğmasına neden oldu. Gelinen bu noktada Türk futbolunun üç temel açığı oluştu.

·        Kulüplerin dönen varlıkları (nakit ve benzeri likit değerleri), kısa vadeli borçlarını karşılamada yetersiz kaldığı için istisnasız tüm kulüplerin işletme sermayesi açığı verdiğini,

·        Kulüplerin yeterli öz kaynağa sahip olmamaları nedeniyle özkaynak açıkları bulunduğu,

·        Kulüplerin mevcut hazır değerleri içinde yer alan nakit benzeri likit değerleri dikkate alındığında, bunların toplam değerinin kısa caddeli borçları karşılamada yetersiz kalması nedeniyle likidite açıklarının oluştuğunu görüyoruz.

Bunun dışında kulüplerin transfer gelirleri, transfer giderlerini karşılamada yetersiz kaldı. Transfer gelir ve gider dengesizliği, süreç içinde kulüplerin borçlanmalarını artırdı. Süper ligde yer alan 4 büyük kulübümüzün borcu (Nisan 2023 tarihi itibariyle) 1.1 milyar euroya ulaştı. Bu durum futbolumuzda bir verimlilik ve etkinlik sorunu olduğunu ortaya çıkardı. (2)

Bu mali sorunların yanı sıra futbolumuzun gelişimini etkileyen en önemli sorunların başında örgütsel / yönetsel sorunlar gelmektedir. Futbolun dışında ne kadar isim varsa Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) yapısında yıllardır futbolumuzu yönetmektedir. Federasyonun futbola yön vermesi, alt yapıları desteklemesi, futbolun ülkenin bütününde gelişmesinin sağlanması yerine varlığını, bir ölçüde süper ligdeki hakemlerin performansına, esas olarak da A Milli Futbol Takımının başarısına bağlamıştır. Son zamanlarda hemen her konuyu krize dönüştüren federasyon içerde yaşanan Halil Umut Meler rezaletinden sonra şimdi Süper Kupa finalini Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynatma kararı ve sonrasında yaşanan İstiklal Marşı, pankart, Türk bayrağı ve Atatürk formalarına yapılan saygısızlık yüzünden maçın yapılmaması ile dışarıda da yeni bir fiyaskoya neden oldu. TFF’nin Suudi Arabistan’da yaşanacakları önceden öngörememesi ve bu organizasyona sadece parasal gerekçelerle karar vermesi tam bir beceriksizliktir. Sonuçta yılın son derbisinde, iki güzide kulübümüzün Araplara attığı gole karşılık, sınıfta kalan TFF’nin yediği golle daha önceki derbide olduğu gibi maç berabere bitti.

Önerimiz; mevzuat değişikliği yapılarak sporun ve futbolun içinde yer almış kişilerin yönetim kadroları içine dahil edilmeleri ve bu nedenle TFF delege yapısının değiştirilmesi, kulüp başkan ve yönetimlerine ağır sorumluluklar getirilmelidir. Özellikle kulüplerin transfer ve borçlanma kriterlerinde yeni kurallar getirilmeli ve sonuç olarak vakit geçirilmeden futbolumuzda yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Son olarak yaşadığımız Süper Kupa rezaleti ile TFF artık kendini fiilen bitirmiştir. Gelin bu krizi iyi değerlendirelim, mevcut sistemi değiştirelim ve futbolu liyakatli ve işi bilen insanların eline teslim edelim. Son söz; futbolu, futbolu bilen ehliyetli insanlar yönetsin.

Kaynakça:

(1) Ayşegül Can

(2) Futbolekonomi.com/index