İstila türleri diye bir kavram var mıdır bilmiyorum? Genelde yaşanılan istilalar sessiz ve derinden olur. Ülkeye veya bölgeye akın edecek dış unsurlar bunu çaktırmadan, etraftakileri uyandırmadan gerçekleştirmeye çalışırlar. Bizim yaşadığımız ise Dünya tarihinde bir ilk olacağa benziyor. Tarihte yaşanılan birçok istila, bu istilayı yaşayan toplumlara yağma, ölüm ve felaket getirmiştir. Toplumlar belki de ne olduğunu bile anlamadan kendilerini bir felaketler zincirinin içerisinde bulmuşlardır.

    Günümüz bilgi çağı olarak geçse de ülkemizde hüküm süren akıl tutulması sonucunda; kevgire dönen sınırlarımız her gün binlerce kişinin yolgeçen hanına dönmüş durumda. İlk darbe sınırlarımızı koruyan mayınların temizlenmesi ile başladı. Ardından zaten karışık olan bölgeler daha da karıştırılarak, orada bulunan halkın bulundukları yerden göç etmeleri ile devam eden bir süreç başladı. Tarih boyunca zor durumda olan insanlara yardım eden bir millet olarak, bugünde zor durumda olan insanlara kucak açtık. Yalnız kucağımızı biraz fazla açtık. Gelen insanlar artık tepemize kadar çıkmış; Yavuz Hırsız Ev Sahibini Kovar misali gelişmelere her gün tanık olmaya başladık. Geldikleri gibi gitmeyecekleri artık aşikâr olan bu insanların yanında özellikle Hindistan ve Afganistan tarafından gönderilen istilacılar ise tamamen sipariş üzerine gelmiş gibi görünüyor. Afgan bölgesi diye tabir edeceğimiz bölgeden gelen insanlar belirli bir yaş aralığında, bir amaca hizmet eder görünümde ve düzenli olarak gelmeye devam etmekte…

    Sözde sınır güvenliği için yapılan bilmem kaç metre yüksekliğindeki duvarın altından kazılan tünellerle yurda giren bu insanlar burada neler yapacak? Halimiz ne olacak hep beraber yaşayıp göreceğiz…

    Kandırılmayı huy edinen yöneticilerin yapmış oldukları hataların faturasını ödeyemeye alışan milletimiz; eminim ki bu faturayı da paşa paşa ödeyecektir.

    Her türlü fırsatta referandum diye kürsülerden seslenen liderlerde ise ses yok. Önerim şudur; Açık halk oylaması yapın. Mülteci isteyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir aileyi veya bir kişiyi yanına alsın, masraflarını karşılayıp, onu himayesine alsın. Eminim 1000 odalı ikametgâhta bir odada şu garibanlara çok görülmez. Ben bir vatandaş olarak ödediğim vergilerin mülteci insanlar için harcanmasını istemiyorum. Mülteciyi isteyen. Mülteci bu ülkeye gelsin diyen, kendi evinin bir odasında alsın, hayatının sonuna kadar istediği kadar baksın.

    Gözümüzü açmak ve oynanan oyunun farkına varmak zorundayız. Bunun er ya da geç farkına vardığımızda çok geç olmuş olabilir. Ancak uyarıları dikkate alanlar ise bu konuda kazançlı çıkacaktır.

    Geçen akşam ziyaretine gittiğim bir dostum, arkadaşı ile olan muhabbeti anlatınca, korkulan senaryonun çok yakınımızda olduğunu hissettim. Bu arkadaşın söylediği ise şu “Bursa’da Çarşamba diye bir mahalle var. Bu mahalle göçmenlerin yaşadığı bir mahalle. Bu mahalleye biz artık giremiyoruz. Ben taksici esnafıyım. O mahalleden yolcu almam imkânsız. Zaten kendi korsan taksileri şehir içerisinde cirit atmakta… Varın bu işin sonunu siz bana söyleyin abiciğim…” diyor. Ben bir şey söylemiyorum. Malumunuz söz uçar yazı kalır. Ben yazıyorum!.. Siz ne diyorsunuz? Yaşayıp görelim mi?..