İlim, hikmet, marifet sahibi bir insan, bir şehidin yakını için, “Sen Kimsin!” sözünü kullanabilir mi?
Sen kimsin diyen o gafile/ veya gafillere, “dilinin söylediğini kalplerinin tasdik etmediği…” kendilerini uyanık sananlara elbette sözümüz, Allah Resul’ünün buyurdukları gibi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim…” o nezih, o kutlu, ihlas kokuları âlemi ihata eden sözlerinin ışığı altında olacaktır.
Nisa Suresi 69 ayetinde şöyle buyrulur; “Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, İşte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştırlar”
Bizlerin en soylu duası da yakarışı da, “kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse…” istikametinde olmuş ve inşallah son nefesimize kadar da, “Onlar ne güzel arkadaştırlar…” çağrısına aklımızla, izanımızla, fikrimizle, zikrimizle yönelmek olacaktır. Şehitlere, Sıddıklara, sâlih kişilere, peygamberlere yakın olmak…” ne evla bir şey değil mi?
İsra Suresi 72 ayette şöyle buyrulur; “Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır!”
Şehir yakını için, “Sen Kimsin!” demek kadar, ‘şaşkınca bir ifade göremiyorum!”
O insanlar için sözümüz, ‘lütfen gözünüzü ve gönlünüzü, ufkunuzu ve basiretinizi açınız…’
Bakara Suresi 154 ayetinde şöyle buyrulur; “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız!”
Bin yıl İslâm’a bayraktarlık yapan bu millet, ‘kendilerine yüce hedefleri…’ seçmişlerdir.
Anadolu coğrafyasının köklerine inildiğinde, bu kutlu davanın hikmet pınarlarında yıkanmış özsuyunun farkına varabilirsiniz!
Geçtiğimiz günlerde milletçe bir büyük acıyı yaşadık; “Irak’ın kuzeyinde yürütülen Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde 12 vatan evladı/ Mehmetçiğimiz şehadet şerbetini içmişlerdir…”
Coğrafyayı vatan yapan şehitlerimizi, gazilerimizi her zaman rahmetle, minnetle, şükranla anmaktayız. Şehitlerimize; Selâm, Selât ve Dualarımızla, Fatihalarla, Yasinlerle ancak kalbi yakınlık kurabiliriz.
İstiklâl Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy; “Vatan için ölmekse kaderim, böyle kaderin ellerinden öperim!” Allahuekber… O kadere bizler inanmış, iman etmiş, yürekten teslim olmuşuz!
En fazla gönül muhabbeti kurduğum şairimiz, Orhan Şaik Gökyay, ‘bu vatanın asil ve soylu sahiplerine seslenirler...’ Birlikte o soylu sese kulak verelim;
“Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca onun uğrunda,
Kendini tarihe verenlerindir!”
Lütfen Akif’i, onun eşsiz eseri, Safahatı okuyalım ve okutalım… Safahat’tan,
“Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer,
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…”
Şehitlerimizin, Gazilerimizin ruhaniyetiyle inşallah daima birlikteyiz. Kalbimiz onlarla birlikte çarpmaktadır. Bu milletin sağduyusu o kadar güçlüdür ki, onu ifade edebilmek ancak o ruhani halete dokunabilmekle mümkündür, ancak…
“Sahipsiz olan vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır!”
Necip Fazıl Kısakürek, “Şehitlik ve Gazilik Kavramlarını…” şöyle ifade ederler;
Şehit, Allah’ın ismini îla yolunda yükseltme yolunda canını veren ve bu dünyasını feda eden insanın ismidir. Tam İslâm aksiyoncusunun ismidir. Gazi de o yol da muvaffakiyetiyle yürüyen ve dünya çapında zafere erendir!”
Rahmetli N. F. Kısakürek bir şiirinde de ‘şehadeti’ şöyle anlatırlar;
“Ölüp de ölmeyene, ölüm cana minnettir. Ey hak için can veren, ölümün ne nimettir.”
Bizler nefsimizle, heveslerimizle hareket etmekten, insanları kırmaktan da kaçınırız.
Hz. Ali (kv.), “Şahsınıza fenalık eden bir düşmanı affediniz. Lakin vatanınıza, milletinize fenalık eden bir kimseyi asla affetmeyiniz…”
“Vatan sevgisi imandandır…” Gerisi teferruat. Selam ve Muhabbetle…