Gerek filozofların gerekse mutasavvıfların üzerinde durduğu en önemli konularından biri insan-ı kȃmil konusudur. Aslında birçok inanç ve düşünce sisteminde olgun insan konusunun ele alındığı görülmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de “Âdem’in “halifelik” mevkiine sahip olduğu (el-bakara 2/30), benî âdem’in mükerrem kılındığı (el-isrâ 17/70), insanın “ahsen-i takvîm” üzere yaratıldığı (et-tîn 95/4), göklerde ve yerde olan her şeyin onun emrine verildiği (el-câsiye 45/13), kendisine esmânın öğretildiği (el-bakara 2/31) ve onun emaneti yüklendiği (el-ahzâb 33/72) ifade edilmektedir. Ayrıca ilk insana ilâhî ruhtan nefhedildiğini, bu mevkiin kıymetini bilenleri Allah’ın kendisine dost kıldığını, Allah’ın bazılarına kendi tarafından ilim verdiğini (el-kehf 18/65), Hz. Muhammed’in güzel örnek (el-ahzâb 33/21) ve âlemlere rahmet (el-enbiyâ 21/107) olduğunu bildiren âyetler, tasavvufun insân-ı kâmil konusundaki dayanağının Kur’an olduğuna delil olarak gösterilmektedir.”  (İslȃm Ansiklopedisi, İnsan-ı Kȃmil maddesi)

Allah’ın yarattıkları içinde, aklı sayesinde. Özel bir varlık olan insan, küçük ȃlem olarak da adlandırılır. İnsanın küçük ȃlem (mikro kozmos) olduğu fikri İslȃmiyet öncesinde varsa da İslȃm toplumunda geliştirilmiş ve tasavvuf çevresinde kabul görmüştür.

“Bu konuda Farabȋ; âlemin tek bir şahıs kişi gibi düşünülebileceğini söyler (kitâbü’l-mille, s. 65). Fârâbî - İbn Sînâ geleneğine çok şey borçlu olan İbn Meymûn da insanın bir âlem-i sagīr, âlemin de bir bütün olarak tek bir şahıs gibi tasavvur edilebileceğine işaret eder (delâletü’l-ḥâʾirîn, s. 197-198). İhvân-ı Safâ’nın faziletli ve ruhanî sitedeki insân-ı fâzılı ile İbnü’l-arabî’nin insân-ı kâmili arasında benzerlik vardır.” (İslȃm Ansiklopedisi, İnsan-ı Kȃmil maddesi)

İnsân-ı kâmil kavramının, Muhyiddin İbnü’l-arabî tarafından tasavvuf literatürüne yerleştirildiği belirtilir.

Peki insan-ı kȃmil nasıl tarif edilir?

Genel anlamda olgun insan: “Maddȋ kaygılardan uzak olan ve manevi olgunluğa erişmiş, nefsini köreltmiş, yenmiş; ahlȃk ve maneviyat açısından sıradan insanlardaki kusurlardan arınmış kişi” olarak tanımlanır.

Bu mertebeye gelmiş olanlar; “Şefkatli, merhametli, kendini ve çevresindekileri iyi yönde dönüştürebilen, cihanşümul bilgeliğe ve yüksek derecede anlayışa sahip olan” kişilerdir.

Tasavvuf açısından genel kabul gören tarif de şöyledir:

“İnsan-ı kȃmil, şeriat, tarikat, hakikat ve mârifet itibariyle tam ve ergin olan kişidir. Kâmil insanın sözleri doğru, işleri iyi, ahlâkı güzeldir, mârifet sahibidir. Eşyayı ve ondaki hikmetleri gereği gibi bilir. Halk ile Hak’k arasında bir köprü vazifesi yaparlar”

               Bizim insan olmaktan kastımız “İnsan-ı Kȃmil” olmak değil elbette. Kastettiğimiz normal, olması gerektiği gibi bir insan olmaktır ki bu cihanşümul kriterler içerir.

Bütün dünyada insan olmanın dört unsuru: iyi sözler, iyi hareketler, iyi ahlȃk ve iyi bilgidir. Bunlara cömertlik, başkalarının çıkarını kendi çıkarına tercih etmek, ahde vefa, sevgi ve hoşgörü eklenebilir.

Bir kişi, bu özelliklere sahip ise önce ailesi içinde; eşine ve çocuklarına karşı iyi söz, iyi hareket, iyi ahlak ve iyi bilgiyi göstererek örnek olması ve onların da bu yönde yetişmesi ve eğitilmesi konusunda çaba göstermesi gerekir.

İkinci sırada birlikte yaşadığı insanlar gelir.

Trafikte, alışveriş merkezinde, sokakta, çarşıda, pazarda, yaşadığı bölgede, hasılı bütün hayatında ifade ettiğimiz özellikleri göstermelidir.

İnsan olmak; arabadan caddeye, sokağa çöp atmamayı; park edilmemesi gereken yere park etmemeği gerektirir. (Mesela engelliler için ayrılmış yerlere park etmek ahlȃkȋ bozukluğu gösterir.)

İnsan olmak; yerlere tükürmemeyi, insanların sıraya girdiği her yerde (Trafikte çarşıda, pazarda, bankada v.b.) kaynak yapmamayı, insanların hakkına girmemeyi, hırsızlık yapmamayı gerektirir. Hırsızlık yapmakla, sıradaki birinin önüne geçerek kendisine avantaj sağlamak arasında bir fark yoktur.

İnsan olmak; sesiyle, bakışıyla, gülüşüyle insanları rahatsız etmemeyi gerektirir.

İnsan olmak; tüyü bitmemiş yetim ve öksüzün hakkının olduğu “Devlet Malı”nı çalmamayı gerektirir.

Hasılı insan olmak; hakka, hukuka ve töreye uymayı gerektirir. Yoksa insan olmak derken, insan-ı kȃmil olmayı kastetmiyoruz.

Esen kalınız…