Önceki yazımda Dünyanın çeşitli yerlerinde “Folklor (Halk Bilimi-Halk Kültürü) Açık Hava Müzesi” olduğundan bahisle en meşhur olanlarını örneklemiştim.

19. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlayan bu müzelerin, kültürün korunması, yayılması ve yaşatılması yanında, insanların kendi kültürlerini keşfetmesini sağladığı; bu müzelerin aynı zamanda birer turizm işletmesi gibi çalıştığını belirtmeliyim.

Harput, mevcut tarihi yapılarıyla zaten bir açık hava müzesi görünümündedir. Ancak, bu yapıların bir bölüğü onarılmış, bir kısmı ise köhne haldedir. Harput’u bu görünümünden kurtarmak için dahi “Açık Hava Kültür Müzesi”ne dönüştürülmesinde fayda vardır.

Halkbilimi ile ilgilenen bizler için, geleneğe dayalı kültür ürünleri modern üretime dayanan bir sanat veya zanaat eserinden-ürününden daha değerlidir. Çünkü asırların imbiğinden süzülüp gelen bir anlayışın ve tecrübenin ürünüdür.

Bunların korunması, yayılıp yaşatılması bakımından bu tür müzeler, canlı olarak, geleneğin aktarıldığı yerlerdir. Bu müzeler geleneksel (tabiȋ-doğal) hayatın yansıtıldığı yerlerdir. Dolayısıyla yediden yetmişe herkesin dikkatini celbeden ve gezilip görüldüğünde dimağlarda iz bırakan yerlerdir.

Kültür Bakanlığı’nda Halkbilimi Araştırmacısı olarak görev yaparken, Antalya Kemer’de bir ormancının yörük çadırlarından oluşturduğu bir “Yörük Obası” görmüştüm. Aslında ticari bir işletme olan bu “Oba”  bir halkbilimi açık hava müzesi  gibi çalışıyordu. Yörük kadınları bu çadırlarda “Sıkma”, “Gözleme”, “Kavurma” gibi yemekler yapıp ziyaretçilere ikram ediyorlardı. (Tabiȋ ki ücreti mukabilinde.) Çadırların “Aile”, “Kiler”, “Mutfak” ve “Bey çadırı” gibi isimleri ve bu anlamda işlevleri var. Obanın bulunduğu alanda ve çadırların içinde sergilenen yörük kültürüne ait eşyalar ilgi çekiyor. Hem eğitici, öğretici; hem de eğlendirici ve dinlendirici. Küçük bir alanda ama işlevi büyük bir işletme yapmış, ormancı vatandaşımız.

Harput ve Elazığ’ın bir turizm, bir cazibe merkezi olması, geçici tedbirler ve küçük iyileştirmelerle mümkün olamayacaktır. Nitekim yapılan çalışmalar bunu gösteriyor. Ortada bir gayret var ama sonuç alamıyoruz.

Bu sebeple Zaten bir açık hava müzesi görünümünde olan Harput’u, ciddȋ ve büyük bir “Devlet Projesi” ile “Harput Açık Hava Kültür Müzesi” haline getirmeliyiz.

Bunun için müzeye dahil edilecek alanlar titizlikle belirlenmeli ve bir master proje hazırlanmalıdır. 

Kabaca söylersek, “Harput Açık Hava Kültür Müzesi”;  “Tabakhane” ve “Süt Kalesi” nin yer aldığı alanlar dahil, Kayabaşı’dan mezarlıklara kadar olan kısım müze alanı içine alınmalıdır.

Elazığ tarafından geldiğinizde Harput’a girişten Sarahatun camiine, yahut Kale’ye kadar olan güzergȃh yaya trafiğine kapatılmalı, uygun yerlere araç park alanları yapılarak alanın yaya olarak gezilmesi sağlanmalıdır. Engelli ve yaşlılar için ise, golf arabası gibi, elektrikli araçlar tahsis edilmelidir.

Müze alanında yer alan tarihi eserler onarılmalı, şahıslara ait evler istimlȃk edilip devletin malı haline getirildikten sonra, ya bu evler yıkılıp geleneksel mimariye uygun olarak yeniden yapılmalı ya da dış cepheleri giydirilerek geleneksel mimariye uygun hale getirilmelidir.

Girişten itibaren, Harput Kalesi ve Tabakhane’ye kadar olan güzergȃhta; Geleneksel mimariyle yapılan  değirmen, antikacılar çarşısı, ahşap zanaat ve sanatlara dair atölye ve satış yerleri;  çömlekçilik, çinicilik, ipek böcekçiliği atelye ve satış yerleri; aşevi, tandır, şıra yapımı, orcik pestil, dut unu yapımının gerçekleştirileceği yerler;  cirit meydanı; eski ziraat aletleri, demircilik, bakırcılık, semercilik, halı-kilim dokumacılığı, hat sanatı, süpürgecilik gibi sanat ve zanaatların icra edildiği iş yerleri yapılmalıdır.

Burada görev yapacak olan esnaf da, devlet görevlileri de geleneksel kıyafetler giymeli ve ziyaretçileri öyle karşılamalıdır. Aşevinde yalnızca Harput-Elazığ yemekleri yapılıp ikram edilmelidir. Keza, ya tahsis edilecek ayrı bir yerde, ya da mesela aşevinde akşam saatlerinde Harput müziği, orijinal müzik aletleriyle ve bozulmamış haliyle canlı olarak icra edilmeli ve insanlar müzeyi gezip güzellikleri gördükten sonra, karınlarını ve dimağlarını doyurmalıdır.

İnsanlar “Harput Açık Hava Kültür Müzesi”ni gezdiğinde tarihi yerleri gördükleri gibi, geçmişte Harput’taki günlük hayatın nasıl olduğunu da canlı olarak şahit olacaktır.

Bu müzenin uygun yerlerinde zaman zaman halk oyunları (dansları), aşık oyunu v.b. gibi geleneksel oyunlar yanında, cirit oyunları gibi geleneksel sporlar sergilenmeli; geleneksel yarışmalar yapılmalıdır.

Böyle bir müze oluşturulduğunda, Harput’ta çeşitli şenliklerin yapılması için gerekli ortam hazırlanmış olacaktır. Nevruz, Hıdrellez gibi geleneksel bayramlar; Ramazan ve Kurban bayramı dinȋ bayramlar, 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos ve 29 Ekimde gerçekleşen gmillȋ bayram kutlamaları, Harput Açık Hava Müzesi’nin, o güzel atmosferinde, bir başka kutlanacaktır.

Yöre hayvanlarının yaşayacağı küçük bir hayvanat bahçesi de ilgi çekici olacaktır.

Mevsimine göre sebze ve meyve, el sanatları ürünleri ciddȋ bir gelir kaynağı olacaktır.

Bu müze tur güzergâhlarında yer alacak, hem yöre insanının, hem de burayı ziyaret eden Türk insanının kendi kültürünün zenginliğini görüp tanımasını, hem de yabancı ziyaretçilerin Türk kültürünü canlı olarak görüp tanımasını sağlayacaktır.

Bu müzenin kurulması, önemli miktarda antropolojik, etnolojik, etnografik ve folklorik malzemenin toplanmasına da sebep olacaktır.

Bendeniz böyle bir projede görev almaya hazırım.

İnşallah bu hayalimiz gerçekleşir.

Esen kalınız…