Yaklaşan seçimler öncesinde Elazığ kamuoyunda konuşulmaya başlayan konuların başında, yeni dönemde ilimizi temsil edecek milletvekilleri geliyor. Birçok isim konuşulurken, vatandaşın gönlünden geçen adaylar ile ilgili tahminler ortalıkta dolanıyor.
Elazığ’da uzun bir aradan sonra milletvekili kazanan CHP, önümüzdeki seçimlerde de milletvekili çıkarmak istiyor. Mevcut vekil sayısını korumak hatta arttırmak isteyen AKP, yeni ve vizyon sahibi yeni isimler ile bu yarışa girmek istiyor. İYİ PARTİ ise yeni ve iddialı isimlerle bu yarışta kendine yer bulmaya çalışıyor.
Tüm bunlar yaşanırken, seçmen olarak tercihlerini ne yönde kullanacağı merak edilen Elazığ seçmeni ise olup biteni izlemekle yetiniyor.
Milletvekili seçimlerinde asıl olan millete sormaktır. Yoksa Genel Merkez’in tespit ettiği isimleri, vatandaşın önüne getirerek, hadi bunlara oy verin demek, bir noktada işleri içinden çıkılamaz bir noktaya getiriyor.
Bir kıyafet alacaksınız, istediğiniz bir mağazaya girdiniz, satıcı sizi güleryüz ile karşıladı, nasıl yardımcı olabilirim? diye sordu. Sizde yaklaşan mevsim itibari ile bir mont almak istediğinizi belirttiniz. İşte tam bu noktada satıcı size elinde bulunan pardösüyü satmak istiyor. Sizin isteğiniz artık önemli değil, Mağaza prensipleri…
Müşteri bizim tercih ettiğimiz ürünler ile mutlu…
Önümüz kış, mevsim uygun, size en güzelinden bir pardösü satacağız. Başka çare yok. İsteğiniz ikinci, belki üçüncü planda, zaten çıplak gezecek haliniz yok, üstünüze bir şey almak zorundasınız. Önümüzdeki 5 yılı bu kıyafet ile geçireceksiniz. Sevmeye çalışın. Gözünüze şirin gözükmesini umuyoruz…
İşin enteresan yanı vatandaş bu durumda sesini de çıkarmıyor. Tamam mağazayı sevmiş ama “yok kardeşim ben bu ürünü değil diğerini istiyorum!” diyemiyor, demiyor…
Vatandaş kendine yakın vekil istiyor!
Seçim zamanı etrafında fır dönen, yatırımcılar beraber poz veren, sokaklarda dert dinleyen, seçildikten sonra da hop ver elini Ankara Kulisleri…
Artık yeni nesil için bu klişeler, oy toplamaya yetmiyor.
Elazığ kendi derdi ile dertlenen, kendi içinde yaşayan, taziyesinde onu arayan, düğününde olabildiğince bulunan, seçim sonrasında da rastgele sokakta karşılaşabileceği vekilleri arıyor...
İşin güzel tarafı bu kriterleri taşıyabilen bir vekilimizde hali hazırda aramızda dolaşıyor…
Elazığ’da yaşamamış olan bir vatandaşın, bu vatandaşın derdini anlayıp bunu açık yüreklilikle çözüm noktasında çalışacağına inanmıyorum. Ben kendimi bildim bileli, vekil seçilir, Ankara’nın yolunu tutar, ara ki bulasın, yakala ki sorununu çözdüresin…
Vekil olacak insanların, ayın en az 15 gününü bu şehirde geçirmeleri gerekmektedir. Sokağında, çarşısında, pazarında…
Pazar demişken yaşadığımız rezaleti de paylaşmak istiyorum. Geçen hafta, Çarşamba pazarının kurulduğu Mustafa Paşa Mahallesi’nde (Güven Sokak) pazarın halini gören, yaşayan bir yetkili olsa keşke. Yağmur altında kalan vatandaşların, Pazar alışverişi yapma telaşı ve sokak ortasından akan yağmur suları görüntüsü, Orta çağ Avrupa’sında bile zor görülebilecek bir durum…
İşte tam bu noktada vatandaşa hizmet lazım. İstanbul’da yaşadığım dönemlerde pazarların durumu ile bu pazarın durumu arasında en az 100 yıllık bir uçurum mevcut…
Bu ilin insanı bunu mu hak ediyor? Ben bu soruyu Elazığ’a, Elazığlıya soruyorum; ‘’Siz bunu mu hak ediyorsunuz?’’