Geçen hafta, televizyon dizilerinin zararlı da faydalı da olabileceği üzerinde durmuş ve iki farklı dizi olan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yapımı Dallas ve Türk yapımı Gönül Dağı’ndan bahsetmiştim.
Yazıyı okuduktan sonra beni arayan bir büyüğüm ile yazı ve televizyonun zararları hakkında mini bir sohbetimiz oldu. Bu mini sohbet bu haftaki yazımın da konusunu belirlemiş oldu.
Diziler kadar, çeşitli Show programlarının da, en az Diziler kadar tehlikeli olduğunu sanırım bir çoğumuz düşünmüşüzdür.
Yıllar önce, Nurseli İdiz’in sunduğu bir Çöpçatanlık programı ile başlayan ve sonraki Yıllarda Evlilik ve izdivaç programı adı altında, insanların Ahlaki çöküntüsünün başlamasına sebep olan Televizyon kanalları, akla hayale gelmeyen taktiklerle, Türk kültürüne ve inançlarına darbe üstüne darbe vurdular. Evlilik ve izdivaç programlarının, aile kurumuna olumsuz etkilerini araştırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM), 2017 yılının şubat ayında bir alt komisyon kuruldu. Milletvekillerinin bu programları eleştirmesi sonucu, Nisan 2017’de yayımlanan bir (Kanun Hükmünde Kararname) KHK ile yasaklandı. Peki Evlilik ve İzdivaç programları yasaklanınca problem bitti mi? Tabi ki bitmedi. Yerini başka programlara bıraktı. Cinayet, cinsel istismar, aile içi şiddet ve kayıp gibi konularının işlendiği “realite show” programları, Evlilik ve izdivaç programlarının yerini aldı. Evlilik ve İzdivaç pragmalarını eleştirip yayından kalkmasını sağlayan Milletvekilleri, evlenmek isteyen insanları tanıştırıp yuva kurmalarına veya nikahsız yaşamalarına yardım eden programları, mumla arayacağımızı nereden bileceklerdi?
Artık ekranlarda, Kaçırılan çocuğun aslında, amcası tarafından kaçırıldığına şahit oluyoruz.
Yıllarca Babası olduğunu sandığı çocuğun, aslında kardeşinden olduğunu beraber öğreniyoruz.
Kayıp olduğunu için, döneceğini ümit ettiği çocuğunun, aslında dayısı tarafından öldürüldüğünü şaşkınlıkla öğreniyoruz.
Babanın; Karısını, çocuklarını, Annesini, Babasını, Kardeşini, Kayınvalidesini, Kayınpederini, dövdüğünü büyük bir hayretle izleyip, ne hayatlar varmış diyerek halimize şükrediyoruz.
Bahanemiz hazır. “Bunları gördükçe halimize şükrediyoruz. Bu yüzden izliyorum”
Bir hafta boyunca Yemek hazırlıyor ve yiyorlar. Ama yemek hazırlarken ve yerken yapılan dedikodular ve hakaretler ne kadar da eğlendiriyor bizi.
Ama bir süre sonra normalleşmeye başlayan bu davranışları, benimsemeye başladığımızı kabul etmeliyiz. Üstte söz ettiğim içeriklerin benzerlerine, kanal değiştirirken benim gibi sizler de defalarca şahit olmuşsunuzdur. Ama şimdi bahsedeceğim kişileri daha önce hiç duymamıştım ve bir çoğunuzun da duyduğunu sanmıyorum.
Birkaç haftadır hangi TV kalanlını açsak, Enerjiiiiii diyerek giriş yapılan bir haber ile karşılaşıyoruz. Dilan ve Engin Polat çiftini daha önce hiç duymamıştım. Şimdilerde her gün Evimin oturma odasına kadar geliyor. Ve her gün gözüme sokarcasına “Engin bana Beyin al”, “Engin bana şarkı al” diyerek zamanımı çalıyor. Meğerse Dilan Polat adında, onlarca Güzellik merkezi varmış da benim haberim yokmuş. Nerden haberim olsun ki? Güzelleşmek gibi bir derdim yok. Kaldı ki güzelleşmek isteyenlerin büyük bir çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor ve hedef kitle de zaten kadınlar. Konumuz da zaten bu değil. Konumuz Dilan Polat’ın hayatımıza monte edilişi. Sadece Dilan Engin Polat çiftinin değil, bu çift gibi kısa süre içerisinde zengin olup, zevküsefa içerisinde yaşaması.ve bunun insanların gözüne sokulması. Akşama sofraya koyacak yemek bulmakta zorluk çeken insanların olduğu bir ülkede, böyle görgüsüzlerin, “aslında para kazanmak çok kolay” mesajı vermesi. Bu mesaja alet olan kim? Tabi ki tahmin edeceğimiz gibi Televizyon kanalları. Televizyonsuz bir hayat, belki de insanlığın kurtuluşu. Ama kurtulmak istediğimizden pek emin değilim.
Bu yazıyı okuduktan sonra, kimse bana başlıkta yazan “Dilan Polat’ın evimde ağırladım” ifadesinin yalan olduğunu iddia edemez herhâlde.