Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Ordumuzun kazandığı zaferler ne kadar büyük olursa olsun, bunları ekonomik zaferlerle tamamlamadıkça eksik kalırlar.” açıklaması onun ekonomide de önceliğini ve cephedeki zaferlerin ekonomi zaferleriyle taçlandırma vurgusunun ne kadar önemli ve doğru olduğunu ortaya koymaktadır. Atatürk döneminde Türkiye ekonomisi 15 yıl gibi kısa bir sürede üçe katlandı. 1923 yılına kadar ülkenin irili ufaklı sanayi kuruluşlarının sayısı 386 adetken, 1923-1938 yılları arasında bu sayı 1087’ye ulaştı. İkinci Dünya Savaşından sonra da gelişme devam etti. (1) 1930’da dış ticaret fazlası veren ülke, 1923-1938 yılları arasında kümülatif olarak yüzde 196 büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi oldu.

Atatürk döneminde hem Osmanlı’dan kalan borçlar ödenirken hem de yatırımlar hızlı bir şekilde gerçekleştirildi. O dönem dışarıdan borçlanmadan, dengeli bütçe politikası ve fazla veren bütçe uygulamaları ile sağlam adımlar atıldı. Atatürk önderliğinde dünyanın derin bir ekonomik kriz yaşadığı 1929 yılında bile Türkiye bütçe fazlası vermeyi başardı. Cumhuriyet, ilk 3 yılı ile 1931 ve 1933 yılları hariç hep bütçe fazlası verdi. (2) Buna karşın günümüzde, yıllardır süre gelen bütçe açıkları, 2024 yılı bütçesinde rekor bir düzeye çıktı. Bu arada kamunun iç-dış borç tutarı 6 trilyon lirayı aştı. 2024 yılı bütçe teklifinde öngörülen 2.6 trilyon lira düzeyindeki dev bütçe açığı, 1.2 trilyon lira faiz ödemesi ve bu bütçe açığını karşılayabilmesi için Hazinenin 2024 yılında da bu kadar daha borçlanma zorunda kalacağı dikkate alınırsa, bu tablo Cumhuriyetin ilk 15 yılı ile kıyaslandığında ekonomimizin geldiği nokta ortaya çıkmaktadır.

İngiliz iktisat tarihçisi Angus Maddison’un çalışmalarından alınan bilgilere göre, 1923’de Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 9,8 milyar dolara, 1938’de ise 21 milyar dolara ulaştı. Böylece Atatürk döneminde Türkiye ekonomisi 15 yılda üç kat büyüdü.

Bir ülkenin ekonomisi parasının değeri ve itibarı ile ölçülür gerçeğinden hareketle, bugün yani Cumhuriyet’in 100’üncü yılında paramızın önemli ölçüde değer kaybettiğini görüyoruz. Oysa, Cumhuriyet’in ilk döneminde bir Amerikan Doları 1.28 lira iken, şimdi 100’üncü yılda 28 lirayı aştı. Orta Vadeli Program’daki tahminlere göre doların 2026’da 50 liraya dayanması bekleniyor. Türk Lirasındaki ilk değer kaybı 2.Dünya Savaşından sonra görüldü. 1946’da Türk Lirasının değeri yüzde 40’a yakın oranda düşürüldü. 1 ABD Doları 1.28 TL’den 2.8 TL seviyesine yükseltildi. Dolar’daki en büyük artış 24 Ocak 1980 kararları ile 1 ABD Doları 47.10 TL’den 70 TL’ye yükseltildi. Dolar’daki yükseliş süreci günümüze kadar devam etti ve Cumhuriyet’in 100’üncü yılında 30 liraya dayandı. (3) Cumhuriyet’in ilk döneminde neredeyse Amerikan dolarına denk olan Türk Lirası değer olarak günümüzde 193 ülke arasında 38’inci sırada bulunuyor. (4)

“Türkiye Gündemi ve Siyaset Araştırma” sonuçlarına göre; mevcut ekonomik tablo, toplumun umudunu azaltırken, karamsarlığı artırmaktadır. Bundan kurtulmanın yolu; aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmek mümkün olamayacağından, başarmak için yenilikçi olmayı, daha çok çalışmayı ve en önemlisi değişmeyi denemeliyiz.

Kaynakça:

(1)   Murat Muratoğlu

(2)   Deniz B. Göçmen

(3)   Serkan Üstün

(4)   B2 Press Araştırması