6 Şubat günü yaşadığımız depremler bizleri derinden yaraladı. Kaybettiğimiz canlar, yardım bekleyen depremzedeler, TV kanallarından izlediğimiz görüntüler bizleri bu vahametin büyüklüğü hakkında ürkütse de o anı yaşamak ve o ortamda bulunmak kelimelerle anlatılacak bir durum olduğuna inanmıyorum.
Toplum olarak bir arada olmamızı gerektiren bu durumlarda bile olaya farklı bakış açılarıyla bakmaya çalışan insanları gördükçe hem üzülüyor, hem de sinirleniyorum. Depremi yaşayan insanların feryadı kimi kulakları rahatsız etse de bu konuda haklı olduklarını düşünüyorum.
Hatay’ın İskenderun İlçesinde yaşayan tanıdıklarım ile telefonda irtibat kurmuş ve yardımın yolda olduğunu söyleyip, sağlık durumlarını sormuştum. Bizim de yaşadığımız bu korkunç depremden dolayı oturduğumuz binanın akıbetini merak ettiğimizi mümkün olan en kısa zamanda yanımıza yardım alıp da geleceğimizi veya onların Elazığ’a gelmelerini söylediğimizde bunun aslında bir çözüm olmadığını; burada veya buraya yakın kalmalarının (eşinin ailesinde de ötürü) şimdilik daha akıllıca bir seçenek olduğunu belirtmişti. Çok şükür kendilerine bir şey olmamıştı ancak evleri oturulamaz hale gelmişti… İkinci gün aradığımda yardımların hala gelmediğini sorduğunda ise diyecek bir kelime bulamadım…
Deprem olan alan gerçekten çok büyük bir alandı 10 ilimizi direkt vuran, çevresindeki illerimizde de ciddi bir travmaya neden olan bu korkunç olay tarihte yaşanmış en büyük deprem olarak kayıtlara geçecektir. İşin garip tarafı bu büyük depremin olacağını bilimsel verilere göre açıklayan, çıktığı tüm televizyon kanalları ve sosyal medyada haykıran bilim adamları, seslerini bir yetkiliye ulaştıramamıştır. Kulaklar sağır, vicdanlar kör olmuştur. Sonuç ortadadır.
Yaklaşan felakete hazır olmanızda sayamayacağımız kadar fayda vardır. Organize noktasında yaşanılan aksaklıklar telafisi imkânsız kayıplar doğuracaktır.
Bu felaketin ortasında, mucizelerin yaşandığına da tanık olabiliyoruz. Bunlardan beni en çok etkileyeni 20 günlük bir bebeğin enkaz altından günler sonra sağ çıkarılmasıydı… Normalde bu kadar küçük bebeklerin birkaç saat ara ile beslenmesi gerekmektedir. Büyük bir ihtimal ile annesinin yanında olan bu bebek, yüce yaradan tarafından bir mucize sonucunda sağ olarak enkazdan çıkarılmıştır.
Enkazdan çıkarılan her depremzede de gözleri dolan, yardım etmek için ekmeğini paylaşan, toplumsal olarak acıyı iliklerine kadar hisseden bu asil millet; yaşanılan bu tarihi felaketi de atlatacak ve yaralarını saracaktır.
Yazımı kaleme aldığım saatlerde bir mucize haberi daha anlık olarak televizyon kanallarına düşüyordu. Kahramanmaraş’ta Özdemir Apartmanında bir yaralı daha depremden 103. Saat sonra bir mucize sonunda sağ olarak çıkarılıyordu.
Pes etmemeliydik. Bir enkazda yaşanılan durum ise tüylerimi diken diken ediyordu. Arama kurtarma görevini yürüten bir görevli bir enkazdan artık ümidi kesmiş ayrılırken ayak dibindeki bir kitap ilgisini çekiyordu. Kitabın ilk sayfasını açtığında ise yazarın yazmış olduğu bir söz (umut varsa hayat vardır) onun yeniden bu enkaza dönmesine…
Bir kere daha seslenmesine vesile olmuş ve saatler sonra ayrılmak üzere olduğu yerden yaralı depremzede kurtarmasına vesile olmuştur.
Bölgemizde depremler olacaktır. Bu bilimsel bir gerçektir. Yaklaşan felaketlere hazır olmak zorundayız. Depremde ölmek kader değildir.