PEYNİRLİ EKMEĞİMİZ NASIL KURTULUR

Hadi gözümüz aydın, eski milletvekilimiz Mustafa Gül'ün hanımı Meftune yengemiz, peynirli ekmeğimizi kurtarmanın yolunu gösterdi. Hem de çok basitmiş. Ne yapacakmışız? Bilisiz, yengenmizin deyişine göre peynirli ekmeğin başına "Elazığ" koyup "Elazığ Peynirli Ekmeği" diyerek coğrafi işaret alabilirmişiz. Yetkililer bana değil, ha size diyi. Şimdi bu coğrafi işaret işini ben ya da PTT Meydanı'nda kameralardan habersiz poposuna krem sürdüren emekli amca ya da pazardan domates, patlıcan seçen komşumuz Ayşe teyze ya da külahla Elazığ vişne dondurması alıp yalayan çağa yapacak değil ya. İllaki birilerinin ilgi ve yetki alanına giridir herhalde. Lütfen, kimi ilgilendirise gitsin bu işi yapsın, tansiyonumuzu yükseltmesin.

****       ****     ****     ****

TARAK MÜZESİ

Altın tarak, gümüş tarak, naylon tarak...

Tarak üzerine yazılmış onlarca türkü, hikâye, mani...

Kadınların çantasında, erkeklerin arka cebinde anlık saç tarama, bıyık tarama için kullanılan; güzel görünmenin simgesi, çeyizlik eşya: tarak. Tarağı anlat anlat bitmez. Artık arka cepte ya da çantada pek taşınmaz oldu taraklar. Onun yerini zamanla saç fırçaları aldı. Peki bu tarak mevzusu nereden çıktı diyenleriniz olacaktır şimdi. Ne bileyim işte, bizim memlekette çeşit çeşit müzeler açılınca, "Yahu," dedim, "Ben de bir tarak müzesi mi açsam, neden olmasın?" Müzik, basın, hamam, fincan kent müzemiz var, bari bir de tarak müzemiz olsun. Ne zararı var? Hem Türkiye’de bir ilk olur. Elinde eskiden kalma anasının, babasının, nenesinin, dedesinin tarakları olan varsa, tarak müzesine bağışlayabilir. Müze de mesai saatlerinde tarak türküleri de çaldıracağım. Mesela meşhur bir türkü var ya, "Benim altın tarağım var, görmeye gelin güzel" türküsünü daha sık çaldıracağım. Neye üzülim? Bilisiz, bir taraklı fotoğrafım yok, ona üzilim. Halbuki gençken pantolonumun arka sağ cebinde az tarak taşımadım. Ufak yuvarlak aynam ve bir de kenarları işlemeli mendilim de vardı. Yavuklum, kendi adlarımızın baş harflerini mendilin köşelerine işleyip yollamıştı. Ona yakışıklı görünmek için tarakla aynamı hiç yanımdan ayırmazdım. Çok tarak kullananlara “süslü” diye lakaplar da takarlardı eskiler.

****       ****     ****     ****

FOTO DURSUN

İzzetpaşa Camisi’nin altında, 1980'li yıllarda fotoğrafçılık yapardı. Usta bir fotoğrafçıydı; babamın bir fotoğrafını çekmişti ve işyerimizde asılı duran bu fotoğrafa bugün bile bakanlar "Hayret, ne kadar canlı bir fotoğraf!" derler. Ustaları ise Foto Hazar'ın sahibi Kamil Büyükdere ve Ahmet Kula idi. İşyeri adı ise Foto Dekor'du. Peki, benim Foto Dursun'u buraya taşımamın sebebi ne? Fotoğrafçılığı değil elbet. Onu bizim nazarımızda ilginç kılan özelliği şu: Fazla uzatmadan söze girem. Dursun Mamur, nam-ı diğer "Foto Dursun." Peki, bu lakabı neden almış? Deli dolu bir insan ve bir o kadar da merhametli bir insan. Elazığ'da sokakta gezen tüm gariplerin ve delilerin babası. Onun iş yerine gelip ekmeğini yemeyen, harçlığını almayan kalmamıştır herhalde. Deliyle deli, çocukla çocuk olan Dursun'u burada yazmama sebep olan olaylardan biri ise onun sabır timsali bir özelliği. Bu olayı bana birileri anlatınca köşeme girdi, aynen yazayım: Onu çok iyi tanıyan bir arkadaşı anlattı, ismi bende kalsın. Meşhur delilerimizden birinin üstünü kirletmesi, hadi daha da ilerisine gideyim, altına kaçırması olayından sonra, merhamet timsali Dursun gardaş, bu deliyi İzzetpaşa Camii'nin lavabolarına götürüp kendi elleriyle bizzat yıkayıp temizlemesi, üstünü başını yenisiyle değiştirip karnını doyurup yollaması, kendi çevresi ve bizim çevremizde efsane olmuş bir olaydır. Tabii bu, sadece küçük bir örnek, yaptıkları bunla sınırlı değil. Yeni bi şeyler duyarsam yazarım…

****       ****     ****     ****

ACI TESADÜF…

Bir süre önce değerli dostum Mustafa Karagülle, ender görülen bir acıyı yaşamıştı. Annesi hastanede vefat edince doğru oraya gider. Oradaki cenazeyle uğraşırken evden telefon açarlar ve "Çabuk gel, kaynanan vefat etti" derler.

Geçenlerde de gazeteci Yücel Çakmak'ın ablası vefat eder. Cenaze için İstanbul'dan gelip dönen Yücel kardeşimize haber yollarlar, "Acele gel, büyük ablan da vefat etti" derler.

Mustafa Karagülle ağabeyim bir saat arayla iki acıyı, Yücel Çakmak adaşım da bir hafta arayla iki acıyı yaşar. Kader işte, elden ne gelir? Sırası gelen göçüp gidecek bu dünyadan. Her iki dostumun da başı sağ olsun, rahmetlilerin de mekanı cennet olsun…

HAFTANIN FOTOĞRAFI:

123

Meşhur Elazığ Peynirli Ekmeği 2024 yılında “Coğrafi İşaret” beklerken…