Artık zamsız bir gün depremsiz bir hafta geçirmez olduk! Alıştık alışmasına diyeceğim ama bu işin sonu pek de hayırlı biteceğe benzemiyor. Zam delisi olan bir tarafta, deprem delisi bir toplum olduk çıktık. Sosyal patlamanın bir adım eşiğinde olduğumuzu hissediyorum. Gözlemlediğim Elazığ, birkaç yıl öncesi ile mukayese bile edilemez. Herkes barut fıçısı gibi, yüzlerde garip ve endişeli ifadeler; en küçük bir tartışmanın sonunda patlamaya hazır binlerce insanın yaşadığı şehir… Yetkililerde ise bir vurdumduymazlık, nasıl iyi bir bürokrat olurum derdinde; yaşanılan durumlara kör, sıkıntılardan bi haber, tekrar seçilmenin, zengine villa yapmanın derdinde…  Ekonomi nereye gidecek? Yıkılan ve yıkılmış konutlar ne zaman normale dönecek? Hasarlı binaların yıkımları sürerken, ruhlarımızda açılan derin yaraların bıraktığı ağır hasar ne zaman normale dönecek? Elazığ ekonomisini canlandıracak, üreticiye umut, işsize iş, aşsıza aş olabilecek bir idareci görebiliyor musunuz? Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, üretici desteklenmeli, kaynaklar akılcı projelere aktarılarak, israf edilen paralar yerinde ve tasarruflu harcanmalıdır. Rahat yaşayan azınlığın menfaatinden çok; halkın çoğunluğunun çıkarları korunmalı ve gözetilmelidir.

    Zam yapılıp da bu kadar hissiz ve de tepkisiz kalan başka bir toplum var mıdır? İnanın çok merak ediyorum. Yapılan zamlarla hayat şartları git gide zorlaşan toplum bir yanda, itibarından tasarruf etmeyen, halkından tamamen kopmuş bir iktidar diğer yanda… Hadi kuldan utanmıyorsunuz, ne yaparsanız yapın yine bir şekilde halktan oy alıyorsunuz, kendinizi kanunların üzerinde görüp, hak ve hukuk terazisini kendi isteğinize göre çeviriyorsunuz, Allah’tan korkmadığınız da bence açıkça ortada. Bir gün Yüce Yaratıcı olan Allah’a hesap vermeyeceğinizi açık açık hissettiriyorsunuz.

    Ülkelerin tarihlerinde refah içinde yaşanılan günler de olmuştur; sıkıntılı zor günler de… Asıl önemli olan sıkıntıyı hep beraber göğüsleyebilmek, toplum huzur ve barışını bozmadan zor günleri atlatabilme başarısıdır. Benim 7500 lira aylık alan emeklim geçinemediğinden dolayı gizli gizli ağlayıp iç geçiriyorsa, diğer tarafta elin Suriyelisi her ay bilmem ne kadar yardım alıp yan gelip yatıyorsa, buna ne vicdan, ne akıl, ne de Hak razı olur. Türk milleti gereken yardımı yapmış, zor zamanda sıkıntıda olana kucağını açmış, ekmeğini paylaşmış ve destek olmuştur. Artık kendisi de zor zamanlar yaşamaktadır. Misafirlik bundan sonra sıkıntı yaratacaktır. Sonu ne olur biraz daha bekleyip göreceğiz. Belki birkaç ay, belki birkaç yıl ama mutlaka bir yerde bu cerahat patlayacaktır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Ve insanlık bundan ders alıp aynı hatalara düşmeseydi belki de o meşhur söz söylenmezdi…

TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR…

Ders alışa hiç tekrar eder miydi?

    Hiçbir şey için geç değil. Zararın neresinden dönerseniz kardır. Özellikle kamuda tasarrufa gidilerek, garip gurebanın, fakir fukaranın hakkı gözetilerek adım atmanızda, adım atmamızda fayda vardır.

    ‘’Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem…’’  Dizeleri ile başlayan şiiri; iktidar öncesi diline dolayan idarecilerin, şiirin tamamını bir de bugünlerde, ekranlardan içtenlikle okumalarını tavsiye ediyorum… Zalim kim? Zulüm gören kim? Zalimi seven kim?.. 

''   Celladına âşık olmuşsa bir millet

    İster ezan, ister çan dinlet

    İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet

    Müstahaktır ona her türlü zillet.

    Dünya üç beş bilgisizin elinde

    Sanırlar ki tüm ilim kendilerinde

    Üzülme, eşeği eşek beğenir

    Bir hayır var sana bana kötü demelerinde.

    Felek ne cömerttir aşağılık insanlara

    Han, hamam, dolap, değirmen hep onlara

    Kendini satmayan adama ekmek yok

    Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya.

    Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeye

    Altınlarıyla gümüşleriyle övünmeye

    Tam işleri dilediği düzene sokar

    Ecel çıkıverir pusudan: Benim, ben diye...''   Ömer HAYYAM