Babam, asker öğretmen olarak görev yaptığı Hatay’a bağlı Kırıkhan’ın Baldıran (Baytarlı) köyündeki yine asker öğretmen arkadaşı ozan-yazar Abdülkadir Bulut’un edebiyat dergilerinde yayımlanmış şiirlerini gördüğünde, bana o şiirleri okur, “bak bu Abdülkadir Bulut benim ev arkadaşım” derdi. O günlerde, Anamur’dan getirdiği muzları babama ikram ederken, yaşamında ilk kez muz gören ve nasıl yenildiğini bilemeyen babamın şaşkınlığı karşısında birlikte uzun süre güldüklerini de babamdan dinlemiştim.


 1985 yılının 9 ya da 10 ağustosunda, sıcak bir öğlen sonrası, babam, Cumhuriyet gazetesini okurken, birden gazeteyi masanın üstüne bırakarak sessizce bahçemize bakakalmıştı. Ben canını sıkan bir şeyler olduğunu hemen anlamıştım. Gazeteyi elime aldım, iç sayfalarda babamın katlayarak bıraktığı yerde, küçük bir köşede “Şair Abdülkadir Bulut öldü” başlıklı bir haber gördüğümde anladım ki, babamın çok söz ettiği, çok sevdiği, fotoğraflarından bildiğim pos bıyıklı, yiğit görünüşlü arkadaşı Abdülkadir Bulut ölmüştü.


 İlk şiiri 1959 yılında yayımlanan değerli ozanın, Varlık, Türk Dili, Sanat Emeği, Yeditepe, Soyut gibi dergilerde yazı ve şiirleri çıktı. 1960’larda İkinci Yeni, 1970’lerde de Toplumcu Gerçekçi şiiri içinde yer aldı. 7 şiir, 2 çocuk kitabı olan ozanın ölümünden sonra eşinin çabasıyla başka şiirleri de yayımlanmıştır.

 Ozan Abdülkadir Bulut, 1966 yılı 10 Kasım’ında Atatürk’ü Anma Etkinliği’ndeki konuşması nedeniyle, aylar süren yargılamalar sonunda aklanmış ama uzun süre görevine döndürülmemiştir.                                                     
                             

Bulut bir şiirinde Anamur evlerinden söz ederken “Ev değil de sanki her biri / Birer Cemal Süreya şiiri.” dediği Cemal Süreya da onun için ‘Kasabalı Lorca’ demişti. Gerçekten ikisi de güzel benzetmelerdir. Hilmi Yavuz’un anımsattığı gibi, pek rastlanılmayan bir biçimde, minibüs kapısının birden açılmasıyla yola oturduğu tabureden savrularak yaşamını yitiren değerli ozanın ölümü, tıpkı 1960’ın başında benzer bir trafik kazasında ölen Albert Camus’nün ölümü için Sartre şöyle demişti ya: “Onu sevenlerce katlanılmaz bir saçmalık var bu ölümde!” gerçekten de öyleydi.


 Abdülkadir Bulut ağıtı, ağıtları, acıları, hüzünleri severdi. “Onlar ikindi atları gecemden /sunulanır erkenci dudakları /uzak sularında bekleyenlerin /ağıtıdır çekip-gitmesi süremde” diyen Abdülkadir Bulut’un şiirindeki yaşama inanç da buradan kaynaklanıyor. Sennur Sezer de Bulut için “onun duyarlığı bir kabalık, incelikten yoksunluk, ilkellik değildir.” sözlerini kullanır.


Ellerimi dokunduğum her yerde/ Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat / Ve ölen arkadaşların giysilerini /Bir kere daha dürüp koyuyor analar / Çamaşır sandıklarına / Gözyaşları da çiçek açar”


 Akdeniz’den, yörüklükten, Türkmenlikten, Mersin’den, Anamur’dan kopmayan, yerel bağları hiç bitmeyen Abdülkadir Bulut’un, şiirlerinde de gördüğümüz gibi, onun yaşamı doğa, memleket, çiçekler, dereler, yaylalar, köylüler, yani gerçeğin ta kendisiydi. O yerellik ile evrensellik arasında, sanki hiçbir ayırım yokmuş gibi yaşardı, düşünürdü ve şiir yazardı. Akdeniz’in tüm öykülerini, masallarını, deyişlerini, söylencelerini öykülerini, sözcüklerini, tümcelerini, deyimlerini yani sözlü yazını şiirine katan bambaşka bir güçle doğmuştu yazın dünyasına.


 1943 Anamur doğumlu ozanın her şiiri özenli hem yerel, hem evrensel, hem yaşama, hem ölüme, hem acıya, hem sevgiye, hem özleme, hem kavuşmaya, insana ilişkindir. “Sen Tek Başına Değilsin”, “Kahveci Güzeli”, “Üveyikler Göçerken”, “Acılar Yurdumdur”, “Gözyaşları da Çiçek Açar” gibi kitapları yayımlanan ozan için onu tanıyanlar, “bir şair nasıl olmalıysa, öyleydi, her şiirinin içinde şiir barınırdı.” derler.

              
 Yaşar Kemal’in, Oktay Akbal’ın yazılarında bir sav vardır herkesin katılacağı: Bir ülkeyi, o ülkenin insanlarını, yurdunu en çok ozanlar, yazarlar severler. Abdülkadir Bulut da doğduğu, büyüdüğü toprakların sevdalısı, aşığıydı.


 Abdülkadir Bulut Türk şiirinde kaynağını yurdundan alan özel bir ozandır. Kanımca, nasıl ki Rimbaud, Baudelaire, Aragon, Borges, Neruda, Lorca, Mayakovski, Rilke’yi bilmeyen birinin yazacağı şeyler şiir sayılmazsa, herkesin şiir yazdığı günümüzde, Abdülkadir Bulut’u tanımak, şiirlerini bilmek de şiirle uğraşanlar için o denli zorunludur. Onun şiirleri, yurdumuzu, suyu, toprağı, insanı, umudu, bizi anlatır çünkü.