Yürümeyi sevenlerin asıl amaçları yolda gördükleridir. Yola çıkanların yol hayali olmaz mı? Hele benim gibi ise üç gün evvelinden içimde fırtınalar kopmaya başlar. Sanırsın kıyamet kopacak kurtulmak için acele hazırlık yapılması gerekiyor. Her şey olacağına varır benim için yok hükmündedir. Varsa yoksa telaş içinde telaş. Bu arada büyük toz fırtınası çıkmış bu kalkan toz duman içinde sadece ben varım hissine kapılırım. Dahası etrafımı da rahatsız eder çekilmez biri olurum vesselam. Çevremdeki herkes bu toz fırtınasının içinde zannederim. Bereket huyuma alıştıklarından seslerini çıkarmaz içimdeki fırtınanın ne zaman dineceğini bildiklerinden seslerini artık çıkarmıyorlar. Ben onlara onlar da benim bu huyuma alıştılar.
Yol başlayınca da bütün heyecanım diner. Üç gün evvel başlayan yol heyecanından başlayan uykusuzluk hali de sanki derin bir uykudan sabah uyandığınızda kendinizi nasıl dinç hissediyorsanız emin olun bende öyle oluyorum. Bu yaşıma geldim hala böyleyim. Otobüsle gideceksem bir saat evvel terminalde olurum hava yolunu kullanacaksam iki saat evvel orada olurum. Tren içinde öyleyim daha kapılar açılmadan dışarda bekleyen sadece ben olurum. Yanıma da kitap almadan çıkmam. Hem kitabı okuyup bitirmeye hem de çevremle ilgimi kesmem. Bir gözüm kitaptaysa bir gözüm de çevreyi, yolu, dağları, ırmakları, tünelleri, bulutların üzerinde kitap okuma tadını çıkarıyorum anlayacağınız. Kim demişse güzel demiş “ömür biter yol bitmez”. Bana sorarsanız en güzel sözü bizim koca Veysel’in “uzun ince bir yoldayım” dan daha güzel bir söz yoktur. Varsa da yol ancak bu kadar tarif edilebilir. Her yolun bir yolcusu olduğuna göre sizin yolunuzda neler beklediğinizi ya da neleri görmek istediğinizi hesaplayabilirsiniz. Soğuk bir kış günü yola çıkmak mecburiyetinde kalırsanız yol tedariğinizi ona göre yapmayı unutmayın. Otobüs ya da tren uzun yol boyunca ağır kış şartlarında ıssız yerde kalırsa saatlerce beklemekten yorulunca ne yapabilirsiniz. Ya da hiç yol da kaldınız mı? Ben kaldım. Hem de yaklaşık 12 saat otobüsün içinde bekledik durduk. Önümüzde bir tır dorsesi kayınca yolu tıkamıştı. Ekipler 12 saat sonra gelebilmişti. Açlık ve soğuk ile imtihan edildiğimi düşündüm durdum. Dışarı çıkmak istediğinizde yüzünüze jilet gibi bir ayaz çarptığında ne düşünebilirsiniz. Geceye denk gelmesi başka bir felaket gibi görünüyordu. Her yer zifiri karanlık araçların farları arada bir yanınca neler olduğunu anlayabiliyorduk. Bu süre zarfında tüketilmeyen hiçbir şey kalmadı. Yolda kalmış olmanın heyecanı uzun zaman insanı terk etmiyor. Bende de öyle oldu. Kış yüzünü göstermeye başladı mı yola çıkmamak için bin tane bahane uydururum. Benim için kışın başlangıcı da Erciyes’in tepesindeki beyazlığın artmasıdır. Görmem şart değil inanın hissediyorum.
Yoldan usanan var mı? Elbette vardır. Ozanımız demiş ki “yollar seni gide gide usandım”. Öte yandan yolda gördüklerini mısralarına dökerek anlatan söz üstadımız Faruk Nafiz’in “han duvarları” kimi etkilememiş ki. Keşke herkes yola çıkarken eline bir kalem kâğıt alsa da gördüklerini yazsa. Eski yollar olsa çok şeyler yazılabilirdi. Şimdi yazılacak şeyler yollar yüzünden azalmaya başladı. Eski tren istasyonlarından hatırınızda kalan ne var? Bilet gişeleri bile değiştirilmiş. Mikrofonla konuşuyorsun görevli ile. Biletleri sorsan o zaten telefonuna geliyor. Yola giden yolcuları uğurlamaya ne gelen ne de telaş eden var.
Nesir üstadımız Peyami Safa’nın romanlarında yol hayalini hatırlayan var mı? Yol yürümekse eğer yürümenin de bir maksadı vardır. Yola giderken hep yeni şeyler göreceğimizin bir garantisi de yoktur. Aynı şeyleri farklı zamanlarda görmenin başka bir lezzeti var. Daha önce görmediğimiz bir yeri hayalimizde yaşattık mı? Sizi bilmem ama Bursa’da tahsil hayatıma devam etmek istememin tek sebebi yeşil merakıydı. Okuduğum zamanlar bu yeşilliklerle doyunca yaşadım. Nasıl hayal ettiysem öyle bulmuştum. O zaman moda olan kartpostallar ve bazı dergilerin renkli sayfalarından görmüştüm. Yeşilliğin insana rehavet ve dinginlik verdiğini orada gördüm. Bursa’ya gitmek kolay değildi. 24 saat yolculuktan sonra varabiliyorduk. Kış aylarındaki yolculuklar bitmek bilmiyordu. Ancak, şimdiki yollardan daha zevkli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. O kadar yolculuk sırasında yolcular neredeyse akraba oluyorlardı. Yemek molasının verildiği yerde öğrencilerin yemek parası verdikleri vaki değildi. Artık tek koltuklu yolculuklar yolcular arasında samimiyeti tamamen ortadan kaldırıldı. Trenle yolculuğun bir farkı kalmadı. Kocaman gökdelenlerin sakinleri gibi oldu herkes hemen her yerde. Sahi teknoloji ve yeni hayat anlayışı insanları böyle yalnızlaştırmasının arkasında dış güçler olabilir mi? Şaka bir yana biz geleceğe nasıl bir yol çizeceğimizi bir türlü karar vermemişe benziyoruz.
Yol vardır kavuşturur yol vardır ayırır. Her yolun başlangıcı yolcuya göre biçim alır. Yolda göreceklerini aklına yazıp kaydedenler vardır. Ya da o anda görüp yazanlar da vardır. Yazı yazmayarak yolculuklarını anlatanlar da olmuştur. Kimi devlet görevlisi bu seyyahların bıraktıkları tarihe tanıklık etmiş sonraki nesiller de onların bıraktıkları üzerinde o devri ile ilgili tahminlerde bulunmaktadırlar. Ne diyebiliriz ki herkes bir mana verir gördüklerine. (Devam edecek)