Yine bir 1 Mayıs geldi geçti. Bir zamanlar "işçi" ve "grev" 1 Mayıs'ların en önemli sözcükleriydi. İlk kez 1936 yılında İş Yasası'nda yer verildiğinde Türk insanının adını duyduğu, işçi sınıfının ve hareketinin en güçlü savaşım sözcüğü olan “grev” bugünlerde unutulmuş durumda.
Bugün sendikaların çoğu işçiyi değil işvereni ve siyasetçileri mutlu etme amacıyla var. Ülkedeki işçilerin ise neredeyse tamamı asgarî ücretle çalışmak zorundalar. Zaten var olan sendikal örgütlerin de grev gibi eylemleri yaptıklarını hatta gündeme getirdiklerini hiç görmedim.
Bilirsiniz zaten bizde, eskilerin “tatili eşgal” dediği işi bırakma eylemleri yani grev 1961 Anayasasına değin uzun yıllar yasaktı. İşçilerin sayısız bedellerle yürüttükleri ister kazanılmış ister yitirilmiş olsun tüm savaşımlarını saygıyla anmak gerekir. İşte bu direnişlerden en önemlilerinden biri de 1965'in “Kozlu Direnişi”ydi.
1965 yılının Mart ayında, 5 milyon TL tutarındaki yevmiye zammının (liyakat zammı) dağıtılmasındaki adaletsizlik; zammın yalnızca yönetici ve patron yanlısı çalışanlara ve vardiya amirlerine verilmesi, son derece kötü koşullarda çalışan işçilerin huzursuzluğunu büyütür. Hem güvencesiz ve katlanılmaz çalışma koşullarının sürmesi hem işçi ücretlerine zam yapılmaması yanında bir de bu haksızlık üzerine; 9 Mart günü Gelik ocağında başlayan grev giderek tüm çevreyi sarar. Karadon İşletmesine bağlı Gelik Bölümünde 1500 maden işçisi, gece vardiyasında ocaklara inmezler.
Direniş ertesi gün Kilimli ve Karadon ocaklarına yayılır. Üzülmez’e bağlı Çaydamar ocağını da etkiler. 11 Mart gecesi Kozlu’daki madenciler de kuyu başını tutarak ocaklara kimseyi sokmazlar. 12 Mart günü sayıları 10 bini bulmuş grevci işçilere Ereğli’den getirilen deniz piyadeleri ile müdahale edilmeye başlanır. İşçilerle deniz erleri arasındaki çatışma büyür.
Olayları bastırmak için bir jandarma birliğiyle bölgeye gelen Zonguldak valisi, maden işçilerinin kurduğu barikatların önünde bir konuşma yaparak grevin kanunsuz olduğunu, direnişi bırakmalarını ve tüm işçilerin hemen işbaşı yapmalarını ister. Ancak madencilerin kazma ve küreklerle üzerlerine yürümesi ile jandarma geri çekilir, vali de bölgeyi terk eder. Aynı gün, Kozlu’ya getirilen askeri birliklerin işçilerin üzerine sürülmesi ve toplu halde bulunan işçilerin de jandarmaya direnmesi üzerine, açılan ateşle Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe adlı grevciler yaşamlarını yitirirken, on maden işçisi de yaralanır. Toplamda çoğu havaya doğru iki bine yakın mermi sıkılır ancak ateş emrini kimin verdiği hiç bulunamaz.
Bu direniş, işçilerin birtakım taleplerini kazanmasına yardımcı olmuştur. O gün İçişleri Bakanı, Çalışma Bakanı ve Enerji Bakanı da Zonguldak’a gelip işçilerle görüşmeler yapar. Pazarlıklar sonunda liyakat zamlarının işçilere eşit ve adil bir biçimde pay edilmesi kabul edilir. Önceden ödenen çocuk ve kumaş paraları da yeniden ödenecektir. Kozlu direnişçileri emek tarihine geçecek eylemleriyle yeniden çalışmayı ve ocaklara inmeyi kabul ederler ve direniş tümüyle sona erer.
Bu eylem ve sonuçları bize Orhan Veli’nin şiirini anımsatır:
“Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadeniz’i
Balkaya’dan Kapuz’a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ’nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.
Siyah akar Zonguldak’ın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası…”
Nisan 1965 tarihli Sosyal Adalet dergisi'nin 13. sayısında bu olaylar ayrıntılarıyla incelenir. Dergide Aslan Başer Kafaoğlu, Rasih Nuri İleri gibi adlar yazılarıyla, Hasan Hüseyin Korkmazgil de şiiriyle işçilere destek verirler. Dergideki “Tutanak” şiirinde Hasan Hüseyin şöyle der:
“güneşin önünden jetler geçiyordu
jetlerin gölgesinde grevciler
ağır
uzun
ve çetin
ağır uzun ve kaygulu ve çetin
kâğıdın biryanında bakkal kasap hesapları ve kira
sendikanın grev fonu
ve beş aylık ödentisi partinin
bir yanında kâğıdın
bir öfkeli şiirin
alevli dizeleri:
kimi mavi
kimi pembe
kimi mor
kanlı bir gömlekti omuzlarında mart güneşi
ellerinde çiğdem çiçekleriyle çocuklar
demirin kömürün petrolün kahrından uzak”
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Zonguldak Ağıtı” adlı şiiri direnişçi işçileri şöyle anlatıyor:
“bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin,
ellerin, yeraltında yitmiş kocaman ellerin.
yıllarca çalışırsın, gündeliğin on lira,
açsın, susar kuyular bağıra bağıra
ko yamyassı ayakların balçık toprağa girsin,
kim yürürse öldürürler bilirsin.”