İnsanlar hayat çerisinde her şeyi bedenleriyle yapıyor olsalar da bedenin biyolojik yönü yanında psikolojik, sosyolojik ve kültürel yönüyle pek ilgilenmezler.
Beden konusunda, Türkçe’ye insanbilim veya insan bilimi olarak çevrilen antropoloji, toplum bilim dediğimiz sosyoloji ve halkbilim dediğimiz folklor, son elli yılda beden alanında beden antropolojisi, beden sosyolojisi, beden folkloru ve beden felsefesi adıyla incelemeler yapmaya yönelmiştir.
Bedenle ilgili birçok bilim alanında çalışmalar yapılıyor olsa da bugün fizikî olarak uzay boşluğunda yer kaplayan insan bedeninin inanç, felsefe, fizik, kimya ve kültür yönünden tanımlamalarına yenileri eklenmekte; insan bedeninin aslında katı halde olmadığına varan ilgi çekici fikirler ileri sürülmektedir.
Yaygın anlayışta veya ezberde beden, insanın uzantısı ve dış dünyaya yönelik ifade formudur. Öyle ya, biz dünyada görüntümüzle yer alır, ona göre tanımlanır ve adlandırılırız.
Biyolojik bir organizma olarak beden; bir insanı veya hayvanı oluşturan tüm unsurları içeren fiziksel yapı; sistemler içinde çalışan organlardan oluşmuş hücreler topluluğu olarak tanımlanıyor.
Beden, bir insan veya hayvanın gövdesi, bir insan veya hayvanın fiziksel yapısı, bir insanın maddi varlığı ve bir şeyin ana parçası gibi anlamlara gelmektedir,
Fiziksel niteliği ile beden; nesneleri, çevreyi ve olayları algılama aracıdır. Mekân ve zaman algısı ve farkındalık bedenin fonksiyonlarıdır. İnsan eyleminin ve gücünün yegâne kaynağı olan beden, bilincin ve deneyimin fiziksel taşıyıcısıdır.
Türk dil kurumu sözlüğünde bedenle ilgili “Canlı varlıkların maddi bölümü, vücut; Vücudun baş, kol ve bacak dışında kalan bölümü, gövde; giysilerde ölçü” şeklinde açıklamalar bulunuyor.
Bilim çalışmalarında da felsefî açıdan, 1. Eski yunan felsefesinde; insan ruhunu bu dünyadaki hayatı sırasında içinde tutsaklayan canlı varlık. 2. Aristoteles’te; ruhun etki araç ve aygıtı. 3. Descartes’te; ruhun yanı sıra insanın başka bir bağımsız kurucu öğesi. 4. Ruhsal hayatın doğal temeli. 5. Hayatın görünen somut biçimi”. olarak ifade edilir.
Aslında bedenimizle hareket eder, bedenimizle iş yapar, bedenimizle oyun oynar, spor yapar, dans eder, bedenimizle düşünürüz.
Ancak Yunus'un “Bir ben vardır, bir de benden içeri” ifadesindeki gibi fiziksel beden insanı insan yapmaya yetmez. İnsanın beyni, yanında Türkçe’de kalp veya yürek adı verilen ve günümüzde beyin hücreleri gibi hücreleri bulunduğu tespit edilen, “gönül” gibi, başka dillerde bulunmayan, muhteşem bir isimle ifade edilen varlık esasen insanı insan kılmaktadır.
Ali Ekber ÇİÇEK, ustadan alınan türkü sözlerinde, türkü yakıcı kendi gönlüyle konuşuyor.
Gönül gel seninle muhabbet edelim
Araya kimseyi alma sevdiğim
Ya benim kimim var kime yalvarayım
Kaldır kalbindeki karayı gönül
Dünya için gül benzini soldurma
Haldan bilmeyene halin bildirme
Tabip olmayınca yaran sardırma
Sızdırırsın birgün yarayı gönül
Solmazsa dünyada güzeller solmaz
Bu dünya fanidir kimseye kalmaz
Yalan dolan ile sofuluk olmaz
Mümin olan bekler berayı gönül
Türk edebiyatında ve hatta günlük konuşmada gönül ifadesi çeşitli benzetmelerle ifade edilir. Gönül “Mecnûn”dur, “Padişah”tır, “Saray”dır, “Dil”dir, “Deli”dir, “İman Yurdu”dur, “Divane”dir, “Memleket”tir, “Vilayet”tir.
“Kadem bastı gönül tahtı, A sultanım sefa geldin” ifadesinde olduğu gibi ““Taht” tır.
“Gönüllerde taht kurmak” deyimindeki “Gönül” fizikî kalbi işaret etmez. Buradaki gönül ruh, dimağ ve kalbin birlikte meydana getirdiği metafizik bir olguyu işaret eder.
Gönül saflığın, temizliğin simgesi olan “Çocuk” olarak da ifade edilir.
Gönül “Mescit”tir.
Gönül sultanını çağıran bir şeydâ, bir âşıktır. Çünkü gönül ritmik hareketiyle, sürekli olarak, esas aşkı olan Hak’k’ı çağırır.
Gönül dağı yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli
Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçenin gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle gider yol gizli gizli
Esen kalın…