Uzun zamandan beri yapılan davete icabet uzun bayram tatili günlerini de fırsat bilerek İstanbul’dan bir günlüğüne ayrılmaya karar verdik. Gideceğimiz mesafe otomobil ile 250 km civarındaydı. Üç saatte gideriz diye düşündük. Evdeki hesap çarşıya uymaz deyişi bir defa gerçek oldu. Paralı otoyoldan ayrıldıktan sonra güneye doğru yönümüzü çevirdiğimizde karşımızda yalçın dağları tırmanan tek şeritli yollar çıktı. Tabiatın güzelliğini anlatmaya bilmem gerek var mı? Tabiatı mı seyretsem ya da arabaya mı kumanda etsem iki fikir arasında gittim geldim. Bundan kurtulmak için de arada durarak uygun gördüğümüz yere park edip tabiatı dinledik.

     Yolculuk sırasında tek tük araçlarla karşılaştığımızdan en azından yolun çalışır olduğundan emin olduk. Hemen söylemeliyim ki yolların bakımlı olması insanı rahatlatan bir başka sebep oluyor. Taraklı’ ya vardığımızda eski Safranbolu evlerine benzer yapıları uzaktan seyri bile bu zahmetlere değer buluyorsunuz. Boşuna dememişler ‘tebdili mekânda ferahlık vardır’. İstikametimiz Bilecik/İnhisar/Harmanlı köyü. Hemen haritalara bakarak köyün yerini bulduğunuzda ne kadar yakın diye düşünmekte hiç mahsur yoktur. Gelin görün ki gerçek hiç te öyle değil. Yılan gibi kıvrılan yolların üzerinde giderken bazı yerlerde aracınızın önü bir virajı bitirirken arkası başka bir virajda kalıyor. Biraz abartılı bulanlar olabilir. Telefonun yardımı ile istikametinizi bulabiliyorsunuz. Bu da yolculuğun biraz sıkıntılı geçmesine sebep oluyor. Ekili tarlalar arasında geçen yolların kimi zaman yol üzerindeki köylerden geçerken aracın camları açarak çok az kalan köy kokularını alabilirsiniz. Aracın önüne çıkan birkaç tavuğun veya köpek havlamalarının hayatın hala var olduğuna işaret etmekte olduğuna şahit oluyorsunuz. Issız yolda avurtları çökmüş karnı sırtına yapışık, ayranı boşaltılmış tuluk gibi şaşkın ve ürkek gözlerle kuyruğunu bacakları arasına sıkıştırmış bir kızıl tilki ile karşılaştığımızda yanımızda yiyecek olmadığına üzüldük.

     Dağların tepelerindeki köylerin bir kısmının orman ile kaplı olması insan ile yeşilliğin tek vücut olduğunun göstergesi gibidir. Bir zamanlar Bizans tekfurlarının güç gösterdikleri ormanlarla kaplı dağlarda hükümlerini Osmanlı nasıl bir çaba ile ele geçirdiğini düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Bitinya ucu adı verilen bu bölgeye gelen yörük çadırlarının nereye kurulacağını kim hangi araştırmayı yaparak gerçekleştirmiştir diye düşünen oldu mu? At, ok, kılıç, mızrak, kalkandan ibaret savaş araçları ile fethedilen yalçın dağların fatihlerinin öncüleri kimlerdi? Elbette isimleri şimdiye kadar unutulmayanlar mutlaka vardır. Bu fatihlerin nesilleri devam ediyor mu? Fatih sadece toprakları fetheden midir? Gönülleri fethedenler fatih değil mi? Yollar bitmek bilmezken tabiata yöneltip fikredemeyenin aklından ‘vahşi tabiat’ diye düşüneceği muhakkaktır. İnsana akıl ne zaman lazım olacağını herkese göre değişir. Tabiatı seyre dalarken akıldan kurtulmanın yolunu arıyorsunuz. Bu gibi durumlarda benim gibi aklından şikâyet edenlerin sayısı çoktur. Yol boyunca akıl, düşünce, fikir savaşları devam ederken aklıma hemen bir beyit geldi.

Bi-hakkı Hazreti Mecnun izâle eyleye Hak!

Ser’imde derd-i hıred’den biraz eser kaldı

Yukarıdaki beyit kime ait olduğunu bilemedim. (Deliler sultanı Mecnun’un sevgisine hürmeten bana şifa vermesi yani akıl belasından beni kurtarması için Hakk’a yalvarıyorum. Akıl belasından bir türlü kendimi kurtaramıyorum. Aklın beladır. Bilhassa aşkı sevgiyi fikretmeyi engelleyen bir beladır.) Yol sırasında akıl, fikir yerine sevgiyi ve aşkı harekete geçiren gariplik duygusu, vatandan uzaklaşmanın verdiği burukluk ve daha birçok sebep insanın aklı öteleyen bir duygu ile bezenmesine vesile olduğu görülüyor.

     Bitinya ucu denilen topraklardayız. Ertuğrul’ un yörükleri ile birlikte yurt edindikleri topraklar. Bizans tekfurlarının idaresindeki topraklara yurt aramak için gelen Oğuz boyları Bizans’ a komşu topraklara yerleşirken aynı zamanda yerli ahali ile sulh içinde yaşamayı seçmişti. Sulh siyaseti yerli ahali ve bazı tekfurların İslâm’ ı seçmelerine vesile olmuştur. Bunlardan biri de Mihal Gazi diğer adı ile Köse Mihal’ dir. Bizim de son durağımız Köse Mihal’ in yani Gazi Mihal’ in köyü olan Harmanlı köyüdür.

     Yola çıkarken iki veya iki buçuk saatte varabileceğimiz yere tam beş buçuk saatte varmıştık. Dağların arasında muhteşem yeşilliklerle karşılanıyoruz. Mevsim Kiraz mevsimi olduğundan bütün meyve ağaçları bağlar her yer yeşil. Deniz manzaralı evler yerine dağ manzaralı evi tercih edenlerin varlığını biliyorum. Köye vardığımızda bizi karşılayan köyün mezarlığı olmuştu. Küçük kahverengi bir tabelada Mihal Gazi’ye giden yönü işaret ediyordu. Mihal Gazi yön işaretinin hemen altında Hatip Dede’ ye gider tabelası bize sürpriz olmuştu. Bitinya, Alperenlerin durağıydı. Buraya yerleşen Oğuz obaları Alperenlerin kontrolünde gelmişlerdi. Alperenlerin izini görmeyi başarabilecek miyiz? Ya nasip.30.06.2023 Harmanlı/Bilecik (Devam edecek)