Yazarları, şairleri, sanatçıları bol Elazığ’ı, Harput’u anlatan yazın yapıtlarını, şiirleri şöyle bir düşündüm.

Aklıma ilk, Kemal Tahir’in öykü kitabı “Dutlar Yetişmedi”de Maden Cezaevi’nden söz edilmesi geldi.

Yine, Harput'u ilk duyduğum edebiyatçılardan birisi de ünlü Asaf Halet Çelebi’nin “Harput” şiiriydi:

Harpût / kulaklarını sarkıt / eski korkutlar çıkıyor / karanlıklardan / bacadan düşen / harpût / görmek istemiyorum / gözümden ye beni / duymak istemiyorum / kulağımdan ye beni / düşünmek istemiyorum / kafamdan beni yût / harpût

İnsanı etkileyen 1942 tarihli bu şiirdeki gizemli sözler bugün bile dilimdedir.

Cevat Fehmi Başkut’un 1955 yılında yazdığı, yıllar sonra kardeşlerini aramaya gelen “Maderus” adlı birini anlattığı “Harput'ta Bir Amerikalı” tiyatro oyunu da yöremizden söz eden ve ülke çapında bilinen bir yapıttır.

Romanlarında Elazığ bölgesine pek yer vermemiş olsa da Orhan Kemal de Elazığ Sivrice kökenlidir, “Hanımın Çiftliği” romanındaki yardımcı kahramanlardan bazıları yöremiz insanından esintiler taşırlar.

Bir edebiyat yapıtı olmasa da sinemada da bu bölge çok filmde adı geçen bir yer olmuştur. Yılmaz Duru, Atıf Yılmaz gibi Elazığ kökenli yönetmenlerin filmlerinin bazıları bu yörede geçer. Yılmaz Güney’in “Baba” filmindeki bir sahnede de, filmin kahramanına, hiç ara vermeden konuşarak derdini anlatmaya çalışan bir kadın Elazığ’dan geldiğini ve kendisini yörede nam salmış babalardan “Şah İsmail”in gönderdiğini söyler.

Yine “Sürü” filminde de, hırsızların trenin vagonlarından koyunları çaldıkları istasyon -adı hiç geçmemiş olsa da- “Yolçatı İstasyonu”dur.

Şair Adnan Yücel de doğduğu toprakları, köyü Seli’yi, babasının çaldığı kavalı unutmaz, şiirlerinde bunun özlemini duyurur:

Bir fidana mı döndük yaban illerde / Suyumuz iğreti toprağımız yabancı / Rüzgarlara vermişiz dallarımızı /Bir sesi bekler gibiyiz uzaklardan / Ne bir çayda çıra ne bir gelin alayı /Yağmur yağıyor durmadan / Yaşamın yasalarına isyan eden köklerimiz / Özlemi çekiyor yağmur yerine toprakta”

Yukarıda da söz ettiğim gibi, Palu ilçesinden olan ünlü yönetmen Atıf Yılmaz’ın 1972 tarihli “Cemo” filmi de Elâzığ’da çekilmiştir.

Yöremizin insanı çok üretken bir yazarı olan Hagop Mintzuri birçok kitabında, Harput’tan, Keban’dan, Ağın’dan, Arapgir’den, Eğin’den söz eder.

Yine, Hamasdeg takma adını kullanan merkeze bağlı Perçenç köyünden yazar Hampartsum Gelenyan’ın “Güvercinim Harput’ta Kaldı” kitabı tümüyle Elazığ’ı, Harput’u ve Elazığ köylerini anlatır. Bu etkili ve duygulu kitabın deyimleri, atasözleri, benzetmeleri, seslenmeleri, geleneklerin çoğu günümüzde de varlığını sürdürmektedir. 

Kentin yeni yerleşim yeri Mezre’nin yerli ailelerinden Vahan Totovents’in “Yitik Evin Varisleri” kitabı da tümüyle yöremizi anlatır.

Yöremizin değeri bilinmeyen yazarlarından, 1928 Harput doğumlu Şemsettin Ünlü’nün “Yukarışehir (1986)”, “Toprak Kurşun Geçirmez (1988)” ve “Yüz Uzun Yıl (1993)” adlı, birbirini tamamlayan ya da nehir roman diyebileceğimiz üç romanı da yöremizi müthiş bir dille anlatır. Kitaplarda, masalsı bir dili, toplumcu gerçekçilik akımına bağlı olarak, Osmanlının son dönemlerinden, Cumhuriyete giden yolda bu bölgeyi, insanı, değişen dönüşen yok olan tarihsel Harput kentini görürüz.

Ağınlı yazar Şerif Aydemir de “Yazık Olmuş Yârsız Ömrü Geçene” adlı anı kitabında Ağın ilçesinde geçen günlerini yazmıştır.

Yöremizin yetiştirdiği bir başka değer Adnan Binyazar da “Masalını Yitiren Dev” adlı anı roman yapıtında Ağın, Elazığ bölgesine değinmiş, anılarını aktarmıştır. 

Enver Gökçe'nin şiirlerinde Keban, Palu Çarşı Mahallesi; Ağın'ın, Çemişgezek'in su altında kalan köyleri köyleri sayılır. “Ve Keban Dedikleri” adlı bir şiiri de vardır.

Munzurum / Pus / İçinde / Savrulur / Karla / Rüzgarla / Aşağıda / Domates / Biber / Fideleri / Çalışır / Derin / Kuyularda / ... / Ve / Keban / Dedikleri / Bir / Küçük / Şehir/ Yediğim / Ağu da / İçtiğim / Zehir / Oy kurban / Ölem / Ben / Ölem / Kuytularda.

  

Öğrencilik yıllarının bir bölümü Elazığ’da geçmiş, tanınmış şair, yazar Tahir Abacı da Gül Harmanı adlı kitabındaki bazı öykülerde kentimizden söz eder.

Metin Önal Mengüşoğlu’nun “Harput Şehrengizi” her Elazığlının kütüphanesinde bulundurması gereken, düzgün, içli ve içten bir anı kitabıdır.

TRT Antalya haber müdürüyken emekli olan Keban doğumlu Mustafa Tuncel’in “Suda Kurudu Kökler” adlı romanı, Keban Barajında su tutulmasını, köylerin içlerini suların basmasını anlatan ilk roman olup, okunması gereken kitaplar arasındadır.

Yazar Sevda Kuran’ın Mart 2014’te çıkmış “Bir Kırık Cam Bir Kırık Türkü” adlı öykü kitabı da Elazığ, Salıbaba, Palu bölgesini anlatan etkileyici bir yapıttır

Haygan Mardikjan, “Turnanın Çağırısı” yapıtında, tehcir sırasında Keban, Ağın, Arapgir, Eğin bölgelerinden geçen ailesinin dramına değinir.

Bülent Günal’ın “Harputlu Hasan” adlı yapıtı da yöremizden söz edilen romanlardan biridir.

Yöremizde yaşamış ünlü yazarlardan Yervant Sırmakeşliyan da bazı öykülerinde Harput’tan, köylerinden söz eder.

Şair Süreyya Berfe’nin bir şiirinin adı “Keban”dır.

“Bu havada gül üşümez / Bu yeniyazda gül üşümez / Üşür Hızni’nin evi / Üşür kalbimin evi / Aldığı yaranın adı bilinmez / Aldığı yaranın aslı bilinmez / Bilir Hızni’nin evi /Bilri kalbimin evi / Dünya küçük serçe sekmesi / Dünya küçük darı tanesi / Sele gider Hızni’nin evi / Sele gider kalbimin evi

Tanınmış yazar Yervant Odyan’ın dünyaca ünlü tiyatro yapıtı “Yoldaş Pançuni”nin büyük bir bölümü Ağın, Arapgir, Çemişgezek, Keban bölgesinde geçer.

Elazığ’da yaşayan, birçok tarihsel roman sahibi yazar Metin Aktaş’ın “Harput’taki Hayalet” kitabında mekân Harput bölgesidir.

Öykücü, yazar, öğretmen Hasan Kıyafet’in “Keban Kuşları” adlı bir çocuk öykü kitabı da bulunmaktadır.

Elazığ merkez Koruk köyü doğumlu öykücü Nazmi Bayrı’nın birçok öyküsünde de mekan Elazığ’dır.

Ünlü öykücü Ayfer Coşkun da “Duran Zaman (1999)” öykü kitabında yer olarak Elazığ’dan çokça söz eder.

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun şiirlerinde de memleketi Ağın, Elazığ, Harput hiç eksik olmaz...

Bu yörenin en bilinen şairleri, Harputlu Rahmi’nin ve Şair Hacı Hayri Bey’in bazı şiirlerinde de Harput ve çevresine rastlamaktayız.

Yüz yılın başında hoşgörünün, insanlığın merkezi olan, her dinden, her türden insanın barış ve huzur içinde yaşadığı, sanatla, müzikle, edebiyatla, kültürle iç içe bir yaşam süren; insanının klarnet, piyano gibi her türden müzik aletini çalıp, türküler söylediği, hemen herkesin divan edebiyatından şiirleri ezberden bildiği bu kentin edebiyat dünyasındaki yerini aktarmaya çalıştık.