“Işk imiş her ne var Âlem’de

İlim bir kîl ü kâl imiş ancak”

            Geçmişte insanların hayata ve insana bakışı farklıydı. Fark ise, hâl diliyle konuşmak anlaşmak idi. Günümüzde ise bu durum oldukça değişti. Kal dili öne çıktı.

Maazallah her şeyi bilen, her şeyden anlayan; hem futbolcu, hem antrenör olan; hem savcı hem de hakim olan; devlet yıkıp, devlet kuran; yöneticilik yapmaktan imtina eden ama yöneticileri eleştiren; kapısının önünü süpürmeyen ama başkalarını, yahut belediyeyi eleştiren; konumuna-durumuna bakmadan, ârif-âlim dinlemeden fikirlerini pervasız-patavasız ortaya koyan; bir yetkili veya üst düzey birini gördüğünde insanları iterek yanında görünmeye çalışan; sair zamanlarda alnı secdeye varmadığı halde amiri veya lideri görsün diye safları yaran; her konuda kendini  bir şeyler söylemek zorunda hisseden insanlar çoğaldı.

Keza bunlar, aynı zamanda, bir şekilde işini yürüten insanlar. İster “İşgüzâr” deyin, ister yalaka deyin; benim ilim diliyle, Merhum Recep DOKSAT Hoca’dan ödünç aldığım  ve ufak bir değişiklikle “Homo İşbitirikus” (İş bilen-iş bitiren insan) diye adlandırdığım insanlar çoğaldı etrafımızda.

Aramaya gerek yoktur bu insancıkları. Sabah günlük hayata başladığınızda bu tiplerle rahatlıkla karşılaşırsınız. Bu tiplere “Kal Ehli” demek onlara iltifat, “Kal Ehli”ne haksızlık olur.

Kal ehli, yukarıda sözünü ettiğimiz bazı özellikleri taşımakla birlikte; lafı çok icraatı yok olanlardır. Öyle konuşur ki “Ne derin ne bilgili adam?” dersiniz ama uygulama yoktur. İşleri ise çoğunlukla “Kîl-u Kâl” (Dedikodu-boş laf) dır.

Hâl Ehli ve Hâl Dili

“Ehl-i Hâl” veya “Hâl Ehli” tasavvufi ifadelerdir ve  “Tasavvufî halleri yaşayarak belli bir olgunluğa erişen, o halleri tanıyan, bilen mutasavvıf” şeklinde açıklanabilir. Nitekim, sûfîler tasavvufa “ilm-i hâl” veya “ilm-i ahvâl”, şer‘î ilimlere de “ilm-i kāl” demişlerdir. Ancak, benim kastettiğim bu değildir. Tabiî yeni bir terim icat etmiyorum ama benim anladığımı ve anlaşılması gerekeni teklif ediyorum.

“Hâl Ehli”ni; “Dinleyen, sezen, duyan; beş dinleyip bir söyleyen; lüzumsuz konuşmadığı gibi, “Hâl Dili” ile söyleyen” şeklinde tanımlamak mümkündür.

Bu tarife uyanlar hurufata ihtiyaç duymazlar. Halleri çok şey anlatır.

“Hâl Ehli”ne bir söz yeter; “Kal Ehli”ne sözlükler az gelir.

“Hâl Ehli”ne bir tel yeter; “Kal Ehli”ne takım çalgı (Orkestra) az gelir.

“Hâl Ehli” sezer; “Kal Ehli” söz dizer.

“Hâl Ehli” izan ve mizan sahibidir; “Kal Ehli”nde sadece “Zan” vardır.

“Hâl Ehli” “lisân-ı hâl” ile, “Kal Ehli”  “lisân-ı kāl” ile anlatır ve anlaşır.

Yazının başlığı altında yer alan beyit Fuzulî hazretlerine aittir.

“Işk imiş her ne var Âlem’de

İlim bir kîl ü kâl imiş ancak”

(Kâinatta her ne varsa kaynağı Allah aşkıdır; bu aşkın karşısında ilim bir dedikodudan ibarettir.)

Aşk ile kalınız.