Yazımın başlığı Orhan Şaik GÖKYAY’ın meşhur eserinin adıdır. Bu başlığı zaman zaman farklı yazarlar da kullanmıştır.
Yazar bu eserinde Necmettin Hacıeminoğlu, Hüseyin Namık Orkun, Muharrem Ergin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihat Sami Banarlı, Ali Nihat Tarlan, Abdülbaki Gölpınarlı, Neşet Çağatay, Faruk Kadri Timurtaş, Yılmaz Öztuna, Ahmet Kabaklı, Mehmet Çavuşoğlu, Mertol Tulum, Hasibe Mazıoğlu, Ali Püsküllüoğlu gibi, kendileri de birer tenkitçi olan birçok “Deve dişi gibi” adamı tenkit etmiş-eleştirmiş. Özellikle adı geçenlerin çalışmalarındaki lisan yönüne, Türk dilinin kullanımına ilişkin tenkitler yapmış “Üstad”.
Bana göre bir kevnȋ ayet olarak, lisanın-dilin kökü de ilahîdir ve “Mutlak Varlık”a dayanır. Zaten konuşma yetisi fıtrȋ değil midir? “Lisan yoksa, olmayacaksa yaratan neden insana bir konuşma organı veya donanımı versin?” diye düşünmeden edemiyor insan. İnsan dışı canlılarda da benzer organlar bulunmakla birlikte, akli melekesi sayesinde konuşma yetisi yalnızca insana hastır. Bu konuda Kur’an ne diyor bakmak lazım elbette.
Orhan Şaik Üstad’ın eleştirdiği duayenlere baktığınızda kendinizden utanıyorsunuz. Ancak, günümüz insanının kendi lisanını, yani anadilini kullanarak sözü ya hovardaca ya da yerli yersiz kullandığına şahit oluyor ve kahroluyorsunuz.
Hele bugünkü medya ortamı; sözün havada uçuştuğu, âdeta sorumsuzca harcandığı bir mecra. İnsanlar ellerindeki sosyal veya klasik medya organlarının arkasına sığınarak her türlü sözü savuruyorlar veya sözü her şekilde savuruyorlar.
Kullanılan sözlere baktığınızda ortalama bir zekâya ve ortalama bir akla sahip insanın bu tür sözleri sarf edemeyeceğini düşünerek en azından bu insan tipini merak ediyorsunuz. Bu sözleri sarf edenlerin kelime dağarı, algıları, akıl ve zekâ seviyeleri nedir diye.
İşin ilgi çekici (meraklı) yanı; üst düzey görevlerde bulunmuş, unvanlar, yetkiler almış bazı zevatta da bu durumu görüyorsunuz.
Geçenlerde bir toplantıda arkadaşımla yan yana otururken, yanımıza gelen bir zat hemen dedikoduya başladı ve kendisinin de bizim de arkadaşımız olan biri hakkında ileri geri konuşmaya, kötü söz söylemeye başladı. Sözünü ettiği adamın yanına “Salavatla” giren bu arkadaşın konuşmaları bizi üzdü. Kendisini uyarsak da söz ağızdan çıkmıştı bir kere. Şimdi ben bu arkadaşı, sofrasına oturup ekmeğini yediği insanların arkasından kötü konuşan biri olarak hatırlayacağım.
Keza bu arkadaştan önce de; muhtelif zamanlarda Devletin en üst kademelerinde görev yapmış; adı ve unvanları oldukça büyük bir zatın, toplantımıza katılan ve halihazırda önemli bir görevde bulunan değerli bir kardeşimiz bizlerle tokalaşırken; “Yahu hele bırak tokalaşmayı, otur da beni dinle” diyerek sokak jargonuyla konuşması; o makamlara nasıl geldiğiyle ilgili fikir veriyordu bizlere. Oysa konuşmamış olsa kendisi için daha iyi olacak aslında. Üstelik bu muhteremin ilk vukuatı da değildi bu. İnsanlar o konuşmaya başladığında ortamı terk ediyorlar ki bu duruma düştüğünün farkında bile olmaması ruhsal durumunu ortaya koyuyor.
Esasen konunun iki veçhesi-yönü var.
Birincisi öz dilimimizi doğru kullanmak. İkincisi tatlı dil kullanmak.
Ben de dahil, Türkçeyi çok doğru kullandığımızı, kelime dağarımızın çok geniş olduğunu söylememiz mümkün değil.
Bunun yanında, yazar ve şairlerin kendilerine has bir dil icat ettiklerini de görüyoruz. Öyle ki yaşayan Türkçeyi kullananlar neredeyse gerici kabul ediliyorlar. Konuşmaya veya yazıya biraz yabancı, biraz da uyduruk kelime katılınca daha entel olunuyor herhalde.
Sosyal medya denilen mecrada kullanılan lisan ise evlere şenlik.
Keza dizi filmlerin ve sinema filmlerinin lisan üzerindeki olumsuz etkisini de unutmamak lazım.
Mesela bizde “Hoş Geldin” ifadesiyle karşılanan misafirin cevabı “Hoş Bulduk”tur. Ancak son zamanlarda “Hoş Buldum” ifadesi kullanılmaya başlandı. Akıllarınca, şimdiye kadar “Hoş Bulduk” diye kullananlar yanlış kullanmış da onlar düzeltiyorlar. Oysa “Hoş Bulduk”, veya “Hoş Gördük” ifadesi bir kalıp ifadedir ve yüzyıllardır böyle kullanılmaktadır.
Ancak maalesef siz istediğiniz kadar doğru kullanılmadığını söyleyin, bu ifadeleri kullananların çoğaldığını görerek üzüldüğümüzle kalıyoruz.
Konuya devam edeceğim inşallah.
Esen kalınız…