Erdoğan KESİCİ dostumla bir sohbetimizde “Cereme” ifadesini kullandı. Elâzığ ağzında çok kullanılan, unuttuğum bir ifadeydi bu. Cereme kelimesi Arapça kökenli "Cerîm" kelimesinden gelmekte olup "suç, günah ve ceza" anlamındadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’te; “Başkasınca verilen ya da bir kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme” olarak açıklanıyor. Bir de “Ceremesini çekmek” diye bir tabir var ki, o da “Başkasının yol açtığı zararı ödemek” olarak açıklanıyor.
Keza Osmanlı Türkçesinde “Cerime” diye bir ifade de var. Aynı kökten (Cerim) geldiğini veya eş anlamlı olduğu düşündüğüm “Cerime” ifadesi Osmanlı Devleti’nde belli suçları işleyen kişilerden alınan bir para cezası için kullanılıyor. Yani netice itibarıyla “Cerime” ifadesi de ceza anlamına geliyor.
Cereme ifadesi Elâzığ ağzında yukarıda verdiğimiz sözlük anlamları dışında, şahıslar için de kullanılmaktadır. Bir şahıstan söz edildiğinde, o kimse hakkındaki görüşünü tek bir kelimeyle ifade eder Elȃzığlı; “Cereme”. Yahut “Yahu bırak sen de o ceremenin tekidir” diye o şahıs hakkındaki düşüncesini söyler. Yani toplum içinde, topluma verilmiş ceza.
Bu girişten sonra sözü, geçen haftaki yazıma konu ettiğim, Değerli hemşehrimiz, dostum Dr. İhsan ŞAHİN’in “Tunceli’den Ay’a” kitabına getirmek istiyorum. Yazıda da belirttiğim gibi, kitap adeta Elazığ’la ilgili bir belgesel mahiyetinde. Kitapta şimdiki adı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi olan “Akıl Hastanesi”ndeki bir hastayla olan diyaloğa yer vermiş İhsan Hoca.
Soru şu, “İçerde kaç kişisiniz?”. El cevap, “Sen bizi bırak da siz dışarıda kaç kişisiniz?
Bu soru, inanılmaz bir felsefenin ürünü ȃdeta. Üzerinde çok konuşulabilecek bir konu bu.
Hadi biz neyse de sizin durumunuz nedir? Dışarıda ne kadar adam var? Dışarıda akıl sağlığı yerinde olan kaç kişi var?
Bu gibi sorulardan daha fazlası hastanın sorusu.
O sorudan hareketle şöyle bir soru. Dışarıda olup da içeride olması gereken kaç kişi var acaba?
· Adam veya insan diye ortalıkta dolananların ne kadarı adam veya insan?
· Aklını kullanan tek varlık olan insanların ne kadarı, gerçekten akıllı?
Topluma baktığınız zaman davranış olarak insan diye adlandıramayacağınız çok sayıda şahıs var.
Katili, esrarkeşi, dolandırıcıyı, müptezeli, yankesiciyi söylemiyorum.
- Mutedil görünüp de evinde canavarlaşan;
- Munis görünüp de belirli durumlarda tanınmaz hale gelen;
- Okumuş olup da okumamışlardan daha cahil olan;
- Zenginlik içinde yüzüp, hasis olan;
- Suret-i Hak’tan görünüp de her türlü filim fırıldağı çeviren;
- Sağ gösterip sol vuran;
- Sempatik görünüp de empati kuramayan;
- Menfaati uğruna yalan söylemekten kaçınmayan;
- Baktığınızda insan suretinde görünüp, asla, güvenilir olmayan;
- Kendisine iyilik yapana minnettar olmadığı gibi ilk önce arkasından vuran;
- “İnsandır hata yapar” diye düşünmeyip, asla hata affetmeyen;
- Sorumluluk gerektiren bir konumda, mevkide, makamda olup da asla, sorumluluk almayan;
- Hiçbir şekilde, hiçbir durumda insanlara ve olaylara iyimser, olumlu bakmayan;
- Dürüst görünüp de dürüstlüğün yanından bile geçmeyen;
- Başta yakınları olmak üzere kimseye saygı ve hoşgörüyle yaklaşmayan;
- İletişim kurma noktasında son derece zayıf olan;
- Pozitif enerji yaymak şöyle dursun, sürekli şikâyet eden ve de sürekli negatif enerji yayan;
- İnsanların sorunları ve ihtiyaçları karşısında duyarsız olan;
- Ahlȃkȋ ve etik değerlere önem vermeyen;
- Lider görünüp, liderlik vasıflarından çok uzak olan;
- Komşusu açken mışıl mışıl uyuyan;
- Doğu Türkistan’da, Güney Türkistan’da, Filistin’de insanlar eziyet görüp katledilirken, en ufak bir rahatsızlık duymayan;
- Kendisi dışındakilerin gelişmesi ve yetişmesine ilişkin hiçbir çabası olmayan;
- Sürekli “Rabbena hep bana” diyen;
- “Dünya yansa bir horum otu olmayan” ları söylüyorum.
İşte bu tip canlılara Elȃzığ ağzında “Cereme” denir.
Sahi, dışarıda kaç kişiyiz?