“Cemaziyelevvel” ve “Cemaziyelahir” Araplara özgü (Arabî) ayların beşinci ve altıncısının adları olup aynı zamanda tövbe (işlenmiş suçların bağışlanmasını isteme) aylarıdır.

               Araplar bu ayların adlarını bizden daha ayrı kullanırlar. Bu adların Arapçadaki doğrusu “Cümâd-el-ûlâ”, “Cümâd-el-âhire” biçimindedir. Biz bu adları, kendi dil ve boğaz yapımıza (hançeremize) uygun bir biçime sokmuşuz.

               Hikâyeye gelirsek, Osmanlı’da, kentimize adını veren Sultan Abdülaziz döneminde; yeni yönetsel yapılanmanın sonucu olarak oluşmuş, “kâtipler” sınıfını görmekteyiz. Ancak bu sınıf, ayrı sanlardaki (unvandaki) görevlilerden oluşan eşitliksiz geniş bir kitleyi kapsamaktadır.

               Mısır eşeğiyle daireye gelen, adına şarkılar bestelenen başefendiyle; yıllarca tek kuruş ücret alamadan, ‘mülâzemeten’ (işine bağlı) ifâ-yı hizmet (görev yapan) eden yoksul odacıyı (hademe) aynı kefeye koyup, aynı kalem sınıfından saymak pek doğru da olmaz.

               Konumuz işte bu küçük memur sınıfından birine ilişkindir.

               Anlattığımız bu dönemde, belgeler bez torbalar içinde, tomar halinde saklanır ve yeşil boyalı bir tahta sandığa yerleştirilir, üzerilerine de kalın harflerle Arapça (Arabî) ay adları yazılırmış.

                İşte sözünü ettiğimiz garip ve yoksul yazmanlardan (kâtiplerden) biri, bu torbalardan birini aşırıp kendine don diktirmiş. Torbanın üzerindeki mürekkep, çamaşır birkaç kez yıkanmasına karşın silinmemiş ve “cemaziyelevvel” yazısı donun tam arka bölümünde bugünün bilindik markaları gibi kalmış ve kâtip efendinin hamama gittiği bir gün herkesçe görülüp, nereden aşırdığı anlaşılmıştır.

               Bir zaman sonra yoksul yazman (kâtip) bu yüksek beceri ve başarılarından ötürü mesleğinde yükseltilerek müdür bile yapılmıştır. İşte bu deyim, sonraları müdür olan yoksul kâtibin başına gelen olaydan kaynaklanıp, halk arasında yaygınlık kazanmış.

               Yazmanın (kâtibin) geçmişini iyi bilenler onun don elde etme becerisini hiç unutmaz ve “ben senin cemaziyelevvelini iyi bilirim” sözünü bu nedenle kullanırlar. Ayrıca söz konusu “don” olduğu için; “her şey çırılçıplak ortada” anlamında da kullanılabilir.

               Günümüzde de cemaziyilevvelini çok iyi bildiğimiz, siyaset, sanat, akademi ve basın dünyasındaki kişiliklerden, ad ad söz etmeye gerek yok. Onların neler yaptıklarını, değiştirdikleri gömlekleri, çıkar için neler yapabileceklerini çok iyi biliriz.

               Onlar için ilk akla gelen, bir zamanlar Elazığ halkevinde, halkevlerinde, kahvehane duvarlarında gördüğümüz bir başka söz var ki onu da anmadan geçmeyelim ve bu güzel sözü bir daha anımsatalım:

               “Edep Yahu!”

Kaynak:
1- Üç Nesil Üç Hayat, 1943, Refik Halid Karay.
2- Senin Cemaziyelahirin Malum Oldu! 2013, Ahmet Bayındır.