Türkçe sözlükte “Büyüklenmek”; burnu havada olmak, büyüklük taslamak, kendini büyük ve önemli saymak, böyle göstermeye çalışmak, anlamlarına gelir.
Büyüklenmek “Böbürlenmek” ile, neredeyse, eş anlamlıdır.
Büyüklenmenin diğer bir ifadesi de “Kibir”dir. Kibir ise İslȃmi kaynaklarda “Kalp Hastalığı” olarak nitelenir.
Efendim konuya yukarıdaki girişle başladıktan sonra bir hatıra nakledeyim. Bir üniversitede “Rektör Yardımcısı” olarak görev yapan bir arkadaşımız, Allah nasip etti “Rektör” oldu. Biz de, değerli Ağabeyim Prof. Dr. Kȃzım YILDIRIM’la birlikte “hayırlı olsun” ziyareti yapalım dedik.
Kȃzım Ağabey, “Yahu, bizim arkadaşlarımızdan bazıları bu görevlere gelince büyüklenmeye başlıyorlar. Bu arkadaşımız da öyle mi oldu acaba?” diye sordu. Ben de, “Ağabey, arkadaşımız bana hep Ağabey diye hitap ederdi. Eğer hitabını değiştirdiyse büyüklenme başlamış demektir” dedim.
Makamına gittiğimizde Rektör arkadaşımız bizi “Oooo, Ağabeylerim gelmiş. Hoş geldiniz, safalar getirdiniz” diye karşılayınca anladık ki büyüklenme-kibir hastalığına yakalanmamış.
Efendim, elbette bütün toplumlarda makam sahiplerine, şahıslarına olmasa bile, makamlarına istinaden hürmet edilir. Ne kadar samimi olursanız olun, özellikle başkalarının yanında ona ismiyle hitap etmezsiniz. “Sayın Genel Müdürüm”, “Sayın Bakanım”, “Sayın Rektörüm” diye hitap edersiniz. Bu bir ȃdȃb-ı muaşeret kaidesidir.
Usûl odur ki, o da, özellikle başkalarının yanında, size isminizle hitap etmez ve erkekseniz “Bey”, kadınsanız “Hanım” diye; yahut bulunduğunuz mevki ve paye ile hitap eder. Yalnız kalındığında durum eskiye döner ve hitaplar doğal hale döner.
Ancak bulundukları makamı hazmedemeyenler farklı bir davranışa girerler.
Hasılı, bizim kültürümüze göre makam sahipleri makamlarının hakkını vermelidir ama gurur, kibir ve büyüklenme hoş karşılanmaz.
Nitekim Hacı Bektaş Veli “Makalat”ında; “Vay sana ki içinde; kibir ve hased, (kıskançlık) cimrilik, düşmanlık, tamah, öfke, gıybet, kahkaha, (şamata) ve maskaralık ile bunlar gibi daha nice şeytan fiili varsa, suyla yıkanıp nasıl arınacaksın? Öyleyse hakikaten bil ki arınamazsın.” diyerek kibiri şeytan işi olarak niteler.
Yunus Emre de Büstan ve Bûstân Ve Risâletü’n Nushiyye” adlı eserlerinde kibir konusuna yer vermiştir.
Toprakla geldi bize dört nitelik: Sabır, hoş huy, tevekkül ve yücelik.
Suyla beraber geldi dört türlü hâl; Temizlik, cömertlik, lütuf ve visal.
Rüzgârla beraber geldi dört heves; Yalan, riya, sabırsızlık ve nefes.
Ateşle geldi dört türlü felâket; Şehvet, kibir, açgözlülük ve haset.
Canla birlikte geldi dört özellik; Utanma, ahlâk, üstünlük ve birlik
Hiclal Demir, “Değerler Eğitiminde Klasik Metinlerden Yararlanma: Bûstân Ve Risâletü’n Nushiyye”, başlıklı çalışmasında (İdil Dergisi, 5, 27 (2016), s. 2027.) ;
“İnsan vücudunu bir ülkeye benzeten Yunus, bu ülkeyi ele geçirmek isteyen ‘kibir, cimrilik, öfke ve gıybet’in ‘Akıl’ sultanının yönlendirmesiyle yerlerini ‘kanaat, tevazu, cömertlik, sabır ve doğruluk’a bırakmasını alegorik bir tarzda anlatmıştır. Her iki eserde de kanaat, tevazu, cömertlik ve doğruluk ortak değerlerdir. Eserlerde İslamiyetin ‘güzel ahlak’ prensibiyle ‘ideal insan’ portresi çizilmiştir.” demektedir.
Keza, Bakara Suresi’nin 34. Ayeti, “Ve meleklere: ‘Adem'e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.” mealiyle kibirlenmeye atıf vardır. Ayete göre büyüklenmek-kibir şeytanȋ bir tutumdur.
Oysa tevazu ve hoşgörü insan olma vasıflarının merkezinde, odak noktasında yer alır.
Nitekim, Kutadgu-Bilig’de Türk töresi dört temel prensiple anılır. Bunlar: Könilik (Adalet), Tüzlük (Eşitlik), Uzluk (İyilik- Faydalılık) ve Kişilik (İnsanlık ve Hoşgörü)’tir.
Türklerin üç kıtaya hakim olmasının temelinde bu anlayış yatar.
Türkler dünya hakimiyetini yalnızca savaşçı olmalarıyla sağlamamışlardır. Dervişler öncülüğünde tevazu ve hoşgörüyü başa alarak fetihler gerçekleştirilmiştir ki bu Türk insanının özünde mevcuttur.
Hasılı büyüklenmek, böbürlenmek ve kibir bizim kültürümüze de inancımıza da uymaz.
Hangi varlıkta zenginlikte olursak olalım; hangi makama, mevkiye sahip olursak olalım kibirli olmamanın insanȋ bir vasıf ve erdem olduğunun unutmamamız; hoşgörü ve tevazu sahibi olmamız gerekir.
Esen kalınız…