ZÜLFÜ BAL
O beni tanımazsa bile ben onu iyi tanim…
Nereden mi? Çok eskilerden, gençliğinden bilim…
Zira kendi ifadesiyle onu ilk bulan, kötü yola düşmekten kurtaran tıpkı beni de kurtaran patron Ekrem KATI’dan ve çevrem de ki yazar, basın mensubu arkadaşlardan çok dinlememden dolayı tanim. Bir de şehir de onu tanımayan yok ki zaten ‘Bal Böceği’ programı ve sonrada kendi eseri olan Tek Medya ve Manşet 23’den dolayı herkes tanır. Kendisine kızmıştım ta ki düne kadar. Neden mi, eski bir röportaj olayından dolayı...
Kitap Fuarı’nda kamerasıyla yolumu kesip, ‘’Gardaş neredesin bende seni arim, bir Garip Bedo hani Gındırlanik Gidik kitabın nerde?’’ deyince bende kurt yediği ayazı unutmazmış ata sözünü unutup onun fıtratında olan tatlı dili ve her zaman ki gibi gülen yüzüne bakıp yelkenleri suya indirdim. Röportaja başladık bir yanım da patron Murat TURAN…
Tabi her zaman ki gibi Murat ve Zülfü birbirlerine methiyeler diziler, ben de şak şak yapim. Sonra bana döndü ve ben tam kitabı anlatırken onun ve benim elimden tutan Ekrem KATI geldi. Dört kişi olunca herkes birbirinin çocukluğunu ve sırlarını da bilince ortaya bence güzel bir röportaj çıktı. Tabi ki değerlendirme notunu Manşet 23 izleyicileri verecekler. Kitap standına geçip, kitabı kameranın içine sokarken gündüzden sipariş verdiğim Gındırlanik Gidik kitabımın pastası da geldi. Zülfü Gardaş pasta geleceğine inanmidi ama pastayı görünce ikna oldu. Pastanın üzerinde ki fotoğraftan, kitabın ağası kısmını yine bizzat kendi eliyle kitabın ağasının ağzına tıkarak yedirdi. Benim fotoğrafın tam orta kısmını da ben itinayla kesip Zülfü BAL’a yedirdim. Afiyet olsun Gardaş…
Bal gibi bir çekim yaptın, ilginize teşekkür ederim.
**** **** **** ****
KİTAP FUARI’NDAN ESİNTİLER…
Kitap Fuarı’nın ikinci gününe denk gelen ‘Gındırlanik Gidik’ kitabımın imza günü için fuar binasına doğru yollandım. Telmih Yayınevi’nin standının önüne gelince kitabımın karşısına geçip ‘’Yav bunu ben mi yazdım?’’ diye hayretle baktım ve ‘’He yav ben yazmıştım!’’ diyerek hatırladım.
Stantlarda oturan yazar arkadaşlardan tanıdıklarım da vardı, ilk kez tanışacaklarım da vardı. Hepsinin adını yazmayacağım, çünkü unuttuğum falan olur ve ayıp olur. Yalnız bu hafta iki kişiden bahsedeceğim. Kadınlara olan saygımdan dolayı, ilk olarak Elazığ’ın değerli heykeltıraşlarından Nurettin ORHAN’ın kızı Oya Hanımdan bahsedeyim…
Babası Elazığ’daki Çaydaçıra ve Belek Gazi heykeli gibi birçok önemli eserleri yapmıştır. Oya Hanımla samimiyetimiz artınca kendisinden Yücel ÇAKMAK adaşımla beraber Elazığ’ın meşhur tatlısı taş ekmeği sözünü aldık, zira en iyi ben yaparım iddiâsında bulunduğu için…
Fuar bitene kadar sözünde durursa ilerleyen günler de yiyip yemediğimizi ve verdiğimiz notu yazarım.
Gelelim bahsedeceğim diğer bir yazar arkadaşıma, kendisi çok genç biriydi. Mesleği de pazarcılık adı ise Emrullah NAZ…
Daha önce pazarcı yazar diye haberini duymuştum, tanışmak yeni nasip oldu. Epeyi bir muhabbetimiz oldu. Konular kitaplar değildi, beni asıl ilgilendiren konu pazarlardı. Bu dal da çok tecrübeli olduğu için ondan ilginç bilgiler edindim. Pazarcılıkla ilgili öyle şeyler anlattı ki hepsini yazmaya kalksam köşeme sığmaz. Pazarcıların bir inancını bana tavsiye edip benim de uygulamamı isteyince kitaplarım peynir ekmek gibi satılmaya başladı.
Tavsiyesini ise şöyle söyledi, ‘’Abi biz Pazar da çok satılsın diye malın ayağını yerden kes ki satsın deriz.’’ Yani malın tamamını yerden kaldırıp, tezgâhın üstüne koyunca daha çok satarmış. Biz de tezgâhın altında ki kitapların tamamını stantların üstüne koyduk ve dediği de oldu. Pazarcıların inancı bana da yaradı.
Sağ olasın Emrullah Gardaş, bende söz verdiğim gibi senin fotoğrafını köşem de haftanın fotoğrafı yaptım. Şunu da ilave etmeden geçmeyeyim, Pazarcı Emrullah NAZ Gardaşın ‘Gerçek Kâbus’ adlı kitabını şiddetle okumanızı tavsiye ederim…
HAFTANIN FOTOĞRAFI:
(Elazığlı Pazarcı ve aynı zamanda yazar Emrullah NAZ…)