Tarihinin eskiliği elbette bakır cevherinin insanoğlu tarafından kullanmaya başlamasındandır. Yok olan mahallelerle birlikte toprak altına giren tarihi eserlerin olduğu da muhakkaktır. Bu hoyratlığa bir mana vermek mümkün değildir. İngilizlerin meşhur casusu Getrude Bell (çöl kraliçesi lakaplı) bölge ilgili çektiği fotoğraflar ve yazdığı hatırlarla sömürgecilere yol göstermiştir. G. Bell bu bölgenin de fotoğraflarını çekmiş ve İngiltere’ ye götürerek yayınlamıştır. Maden, canlı bir şehir olduğu zamanlar arasında cumhuriyetin ilk yıllarında vilayet olarak hayatına devam ederken belki de Türkiye’de ilk defa Anadolu’da Tenis Kortları sinemaları ve yabancı okulları ile bir Avrupa şehriydi. Sömürgecilerin temsilcilerinin Maden’e gelişlerinde mutlaka Getrude Bell’in etkisi vardır. G. Bell, vazifesini yapmış doymak bilmeyen sömürgecilere yol göstermiştir. Sömürgecilerin yapamadığını biz kendi kendimize mi yaptık? Toprağımızın bize bahşettiği muazzam zenginliği bir kararla elimizden çıkardık.
Madenlerin işletilmesi, yarı mamul veya mamul halde satılması düşünülemez miydi? Ülkenin yeraltı kaynaklarını millî bir servet olarak görmek millî vicdanın sesini dinlemek gibidir. Millî vicdanı olanlar dahası ülkesini sevenlerin millî servetlerine sahip çıkmaları gerekir. Serbest piyasa şartlarını bir yere kadar desteklemek zamanın şartları icabı olarak düşünülebilir. Eski bakır işletmesi tesislerini ihya etmek zor mudur? Bilmiyorum. Ancak mevcut olanın korunabileceğini herkes bilir. Sahip olduğumuz madenlerin artık stratejik olduğunu da herkes biliyor.
Her şeyden kâr etmek düşüncesi de doğru değildir. Tarihin insana yüklediği görev gelecek nesillere daha iyi bir imkân hazırlamaktır. Zamanın ruhunun özelliğinden olsa gerek bütün hedefler daha çok gelir elde etmek içindir. Bunun önüne kim çıkarsa ortadan kaldırılır. Bunun en güzel örneği de Maden’dir. Girişteki iki gözlü tarihi taş köprünün hali içler acısıdır. Hiçbir vatanseverin görmek istemeyeceği bir manzaradır. Para gözlülerin sebep olduğu çökmeden tarihi köprü de nasibini almıştır. Sırada tarihi bir cami olan Cami-i Kebir mi var?
Millî bayramlarda bando eşliğinde Maden caddelerinde kurulan çiçeklerle süslenip lambalarla aydınlatılan taklar Maden’in güzel hatırları arasında kaldı. Gece düzenlenen fener alayları gençlerin millî heyecanlarını depreştirirdi. Bandonun eşliğindeki geçişlerde pencerelerden sarkanların tezahüratları ve alkışları Leylo deresine karışır fabrikanın hiç bitmeyen sesini bastırırdı.
Taş minaresi ile bir zamanlar vilayet olan Maden’de şerefesine çıkıp ezan okuyan hafız efendilerin sedaları Leylo deresi marifeti ile Dicle nehrine birlikte akıp giderdi. Bir örneğinin İzmir Konak’ta olan saat kulesi neyse ki tamir edilmiştir. Cami-i Kebir niçin restore edilmez? Sebebini bilen var mı? Arpameydan gibi Cami-i Kebir mahallesi de camisi ile birlikte toprak altına mı girecek buna cevap verecek olan var mıdır?
Bir zamanlar vilayet olan bir belde ünlü düşünürümüz Ziya Gökalp’inde bir dönem milletvekilliğini yaptığı Maden kaderine terk mi edildi? Arpameydan, Koşik, Yenimahalle, Kortik, İstasyon ve Tenis mahalleri artık yok. Cami-i Kebir mahallesi tarihi camisi ve minaresi ile birlikte O’da gidiyor. Var olanı koruma gücümüz yok mu? Yok olmak üzere olan bir medeniyet merkezinin feryatlarını duyan olur mu?
Mihrap dağının eteklerinden getirtilen Gelincik suyu da hatıralara şahitlik yapmıştır. Fabrika dumanının genizlerde bıraktığı acılığı tatlandıran lülelerinden akan tadına doyum olmayan Gelincik suyu şehir halkının en güzel tatlısıydı. Mihrap dağı eteklerinin maden uğruna delik deşik edilen bağrı bakır ve Gelincik suyu ile hayat bahşettiği topraklar daha ne kadar çile çekecek bilinmiyor. Şimdilerde merhametsiz servet şehveti düşkünlerin ihtirasları uğruna Gelincik suyu da diğer tarihi eserler gibi heba edilecek günü beklemektedir.
Anadolu’nun ve belki de dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Maden’de tarihi ile ilgili bir müze niçin yok? Bakır cevherinin topraktan çıkarılarak yarı mamul hale getirilmesi ve yük trenlerine yüklenerek ihraç edilmesini konu alan bir müze çok mu zor? Keza Krom cevheri içinde bu konu düşünülebilir. Yeter ki Maden ile ilgili olanların bu işe ilgililerini uyandıracak bir çabanın sağlanmasıdır. Cami-i Kebir, Maden Köprüsü eski güzelliklerine tekrar kavuşur mu? Eski eserlerin muhafazası geleceğe sadakattir. Atatürk’ün ziyaretinin fotoğraflarını biliyoruz. 1937 yılındaki bu fotoğrafların mutlaka filmleri de vardır.
Maden müzesinin de ilgililerin gündemine gireceğine inanmak istiyoruz. Maziye sahip çıkmak geleceği kurtarmaktır. Maden’e sahip çıkmak ise vatana sahip çıkmaktır. Vatanseverlerin Maden için kendilerini göstermesinin tam zamanıdır.
Zaman insafsızca akıp giderken varlıklarını bir zamanlar mamur belde Maden’e borçlu olanlar şehri zamanın kıskacına terk ettiler. Suçu şehri terk edenlere bağlayanlara varsa da asıl mesele hala büyük bir hazineye sahip olan toprakların üzerinde yaşayan bir avuç insanı, hatıralarını ve tarihi dokusunu insafsız servet edinme şehvetlerini tatmin etmek için sömürmeye devam edenlerdir. Yıllarca daha fazla cevher çıkarmak için patlatılan dinamitler şehri tahrip etti. Şimdi maden sahalarının biriken topraklarının ilçenin üzerini kapatacağını söyleyenlerin sayısı arttı. Tabii bir erozyon yerine bilerek yığılan toprakların altında Allah saklasın kalan olursa bunun hesabını verecek olan var mı?
29.04.2024 Sancaktepe/İstanbul