Zamanı gelmemiş fikirleri konuşmak ne kadar yanlışsa, zamanı geçmiş fikirleri gündeme getirmek de o kadar yanlıştır. Zamanla fikir arasındaki ilişki toprakla su arasındaki ilişki gibidir. Toprağın dudakları çatladığında suyun verilme vaktidir.
Bir seçime gidiyoruz. Bir yıldır bugün olan şeyleri konuşuyor, bir noktada mutabakata varıyorsunuz. Artık mutabakatın gereğini yapmak, icaplarına göre hareket etmek gerekir. Ahde vefa aynı zamanda Kurani bir ilkedir. Kuran şöyle der: Hayır (söyledikleri doğru değildir), kim ahdine vefa eder (emanetini yerine getirir) ve Allah’tan korkarsa (zulüm, kötülük ve nankörlükten sakınırsa) şüphesiz Allah takva sahiplerini sever. (Al-i İmran, 76)
HDP, ayrılıkçı çizgisini koruyup, terör örgütüyle ilişkisini koparmadıkça toplum vicdanında meşruiyet bulamaz. Kanla siyaset bir araya gelmez. Siyaset kavga etmemek içindir. Siyaseti bir örgütün emellerine hasretmek dünyanın hiçbir yerinde hoşgörü ile karşılanamaz.
Bu doğru ama onunla mücadelenin yolu boş nutuk yahut popülizm değil, akılla hareket etmek ve mecliste güçlü olmaktır. Milliyetçilik bu ülkenin sigortasıdır. Seçim arifesinde milliyetçilerin oy potansiyelini ve meclisteki gücünü azaltacak hiçbir açıklama doğru değildir. HDP ile mücadelenin yolu bizi zayıflatmak değil, bizi büyütmektir.
HDP'nin kilit parti olmasının sorumlusu birazda milliyetçilerdir. Dağınıklığın nedeni bir -güdücünün- olmaması değil, bir yerde toplanıp güç birliği etme zekâsı taşımayanlardır. Her şeyi liderlerden beklemek güdülmek istemektir. Milliyetçi stratejik düşünen insandır. Hangi tasarrufunun neye mal olacağını bilir. Aklın yolu dağılmak değil, güçlü olanın şemsiyesi altında toplanmaktır.
İyi konuşmak iyidir lakin tek başına iyi politikacı olmanın kriteri değildir…
Önemli olan insanlara güven vermek, sözüyle davranışları arasında mesafe olmamak, konuşmanın da susmanın da zamanını iyi bilmek, karşıtlarına hizmet edecek zamanlama hatalarından kaçınmak, beni bizde eritmektir. Bizi bende eriterek topluma öncülük edilmez. Bu tip siyasetçiler bize değil bene çalışırlar, kendileri büyürken toplumu eritirler.
İktidarı CHP'ye devretmenin mahsurlarından söz ederek -geçmişin acı hatıralarına- atıfta bulunmak belki tedbir açısından anlaşılabilir bir durum. Ancak yüzde yüz böyle olacak diye düşünmek geçmişi geleceğe taşımak onun tutsağı olmaktır. Sosyoloji değişiyor, herkes değişiyor. CHP'de değişiyor. Elbette bizde olduğu gibi orada da kafası 40 yıl öncesinde olan aynı düşmanlıkları sürdürmek isteyen insanlar olabilir. Olabilirlikleri olurla karıştırmamalıyız, biri ihtimaldir öteki gerçekliktir. Olabilire gerçeklik kisvesi giydirirseniz hiç hareket edemez, her şeyinizle geçmişte kalırsınız. Doğru olan önce birbirimizin bugününe bakmaktır.
Erdoğan denendi ve ülkeyi nereye götürdüğü görüldü. Onunla devem etmek bir ülkenin batışına çanak tutmaktır. Kılıçdaroğlu denenmedi, ne yapacağını, nasıl yöneteceğini ancak denedikten sonra öğreneceğiz. Denemeden ne yapacağını söylemek spekülasyondan başka anlam ifade etmez. Kaldı ki bu ülkenin yüzde 65'i sağ cenahta yer alır. Hiçbir sol parti bu büyük çoğunluğa rağmen istediği her şeyi yapamaz. Yani Kılıçdaroğlu'nu denetleyecek, sınırlayacak büyük bir kitle var. Erdoğan'ı denetleyen böyle bir kitle yoktu. Olmadığı için de her şeyi kolayca yapabildiler. Kendini İslam'la özdeşleştiren bir partiyi sınırlamak zordur. Dinin dokunulmazlığı ona da dokunulmazlık sağlar. İnsanlar onunla mücadeleyi dinle mücadele gibi görür. Bu kadar yanlışa, kötü yönetime, yolsuzluğa rağmen daha hala iktidar partisi dibi görmemişse işte sebebi budur. Bu millet için korkulu olan azınlıkta olan tarafın iktidarı değil, çoğunlukta ve dini kullanarak politika yapanların iktidarıdır. Onun için CHP korkusu salarak güya milliyetçilere selam çakmak çok isabetli bir yol değil. Doğru olan hep birlikte mecliste milliyetçilerin sayısını artırmaktır. Çünkü en etkili mücadele mecliste olur. Milliyetçileri zayıflatarak milliyetçiliğe hizmet olmaz.