Önemli bir seçime gidiyoruz. Seçim kampanyalarının sonuna geliyoruz. Bu seçimin önemi sadece ülkeyi yönetecek olanları değil, aynı zamanda nasıl bir sistem seçeceğimizi belirleyecek olmasından kaynaklanıyor. Muhalefetin kazanması halinde bugünkü tek adam sistemi yerini güçlendirilmiş parlamenter sisteme bırakacak. Yani 14 Mayıs’ta aynı zamanda başkanlık sistemini oylayacağız.
Görünen vatandaşın değişim istediğidir. Ekonomik kriz herkesin belini büktü. İnsanlar asgari ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Sefalet giderek büyüyor, herkesin hayat standartı düşüyor. Rüşvet, yolsuzluk siyasetin bir rüknü haline geldi. Açlık sınırı 10 Bin TL. Ülkenin üçte ikisi açlık sınırının altında para kazanıyor. İki büyük deprem yaşadık, Elazığ iki defa yara aldı. Esnafa vaat edilenlerin hiçbiri yapılmadı. Onca problem dururken Erdoğan korkular üzerine siyaset yapıyor. Ben gidersem öcüler gelir diyerek toplumu korkutmaya çalışıyor. Enkaza dönen ülkenin sorunlarını nasıl çözeceğini anlatacağına korku siyaseti yapıyor. En kötüsü kendine oy vermeyenleri hainlikle suçlaması…
Bölücülükten şikâyet eden CB insanları bizden ondan diyerek bölmekten imtina etmiyor.
Korku siyaseti ile iktidarda kalmak çok zor. Vatandaş artık bu siyasetin temelsiz olduğunu, iktidarda kalmanın bir aracı olduğunu biliyor. Geleceğe dair umut taşımak, kendini güvende duymak istiyor. İşte millet ittifakı da onu yapıyor, bu zemheriden kurtulacağız bahar gelecek yaz gelecek diyor. Adalet vaat ediyor, ayrımcılık yapmayacağını söylüyor, asgari ücretliye, emekliye, işçiye memura daha yüksek bir hayat standartı vaat ediyor. Milleti soyanlardan milletin parasını alıp yine millete vereceğini söylüyor. Kısacası demokrasi, adalet, birlik, kavgasız siyaset ve özgürlük vaat ediyor. 14 Mayıs’ta kararı verilecek olan budur. Bizim tarafımız belli, bakalım halk ne karar verecek…