Kısacık ömrümüzü, büyük boşluklarla doldurmaya çalıştığımız, bu fani dünyada; adına yaşamak dediğimiz ve benim bazen bir Nehir’e benzettiğim bir akış içerisinde sürükleniyor ve yaşıyoruz… Bazen hızlı akan bu nehir, bazen çok ağır akabiliyor… Sığ bir yüzeye gelebiliyor ya da bazen dar virajlara zorlu ve hızlı dönemeçlerden geçebiliyor… Bazen sert kayalık zeminlerde kaynayıp coşarken, bazen de geniş dingin düzlüklerde sükûnetle seyredebiliyorsunuz… Ummadığınız bir yerde, elinizde olmayan sebeplerden dolayı moraliniz bozulsa da, üzerimize çamur sıçrasa da, sizi üzecek sözler kulağınıza değse de, yine bir şekilde bu akıntı devam etmekte… Bazen kurak bir bölgeden geçtiğinizde etrafınızdaki durum sizi ister istemez üzse de, canlı yeşillikli güzel bir orman içinden akarken de içiniz umutla kıpır kıpır oluverir… Geçtiğiniz çevre, yürüdüğünüz yol nasıl olursa olsun sizin bu hayat içerisinde, bu akan, adına hayat dediğimiz bu nehir içerisinde asıl dünyaya gelme amacınızı unutmamanız lazımdır… Mesele kimi ya da kimseleri memnun etmek değildir. Mesele iyi bir insan, sorumlu bir kul olarak yaşayabilmektir. Kulluğun sadece ve sadece Yüce Allah’a karşı yapmamız gerektiği de olmazsa olmazlarımız arasında ilk sırada olmalıdır.
Ayrıca hayatı türkü tadında yaşamak gerektiğine inanıyorum; kimi zaman efkarlı, Dumanlı bir dağ başı gibi, kimi zaman yerinde durmayan kıpır kıpır bir sevinç yumağı, kimi zaman âşık olmuş gönlün büyük haykıran çığlıkları gibi olmalıdır. Bir akşamüzeri ufukta batan güneşi izlerken, efkârlı bir şekilde dilinize dolanan eski bir türkü sizi alıp ta çok eskilere götürebilir… Ya da çok şükür sağlıkla gözünüzü açtığınız bir sabah, dilinize yine dolanan neşeli bir türkü bütün gününüzü süsleyen yeni bir başlangıç olabilir…
Bu dünyaya kimseyi memnun etmeye gelmediğinizi de hatırlatmak isterim… Bu dünyaya sizi gönderen, sizi hayat veren, size rızık veren o yüce Allah’a iyi bir kul olmak, O’nun rızasını kazanarak iyi bir insan olarak bir ömür sürmek için geldiğinizi unutmamanız lazımdır… O’nun dediklerini yapıp, O’nun rızasını kazandığınız zaman da size vaat edilen sonsuz huzura ulaşacağınız kaçınılmazdır. Bunları unutup 3 günlük dünyada 3 günlük makamların peşine düşerseniz, mal mülk sevdası gözünüzü kör ederse, size verilen en büyük nimetlerden biri olan gençlik ve sağlığın bir gün elinizden uçup gideceğini unutursanız hem bu dünyada hem de edebi âlemde işinizin zor olacağını söyleyebilirim… Şu anda size her şey rahat gelebilir… Lüks ve rahat makam koltukları, etrafınızda dolanan onlarca şakşakçı, güzel evler, pahalı arabalar, en ufak bir ağrı ve yorgunluk hissi vermeyen genç bedeninizi hep sizin zannedin; Hepsini doya doya kullanın… Ama bunun şu an için olduğunu unutmayın… Bu nimetlerin hepsi de geçici…
Hayatı, anı hakkıyla; hak yemeden güzel yaşayın… Geçmiş için yapacak pek bir şeyiniz kalmadı; geleceğin size ne getireceğini bilmeniz mümkün değil… Hangi insanın mutlu olması gerekir hiç düşündünüz mü? Gününü sağlıklı, huzurlu, kendi rızkıyla ilgilenerek geçiren… Kimsenin hiçbir şeyinde gözü olmadan yaşayabilen insan… Sevdikleri yanında olan, sevmediklerinden uzakta olan insan…
Hayatı bir türkü tadında yaşayalım dostlar… Kimseyi kırmadan, kimsenin hakkını yemeden ve en önemlisi Allah’tan korkarak, iyi bir kul, iyi bir insan olarak yaşayalım… Bu en büyük kazanç, en büyük servettir… Kalın sağlıcakla…