Söz ok gibidir ağızdan çıktıktan sonra zapt edilmez. Telafi edilme imkânı da yoktur artık.     

      Bakın ne yaralar açmaktadır düşünülmeden söylenen sözler.

      Söylediği söz üzere kimi gülsün, kimi ağlasın kimi de pişmanlığına yansın!

     Söylenen sözün hatalı olduğunu anlamak ve gereğine göre hareket etmek geç de olsa bir fazilettir. Yeri geldiğinde itiraf etmekten de

kaçınılmamalıdır. İtiraf dürüstlüğün de bir belirtisidir.

     Bazı insanlar itiraflarını iş işten geçtikten sonra yaparlar. Bu durum hem kendi değerini hem

de itirafında yer alanların değerini tartışmalı hale getirir. İtiraf adam gibi edilir. Zorda kalınca ya da işi bitince değil ki o zaman itiraf edenin de dürüstlüğü anlaşılabilsin. Bir de şurasını düşünmek lazımdır; ömrü boyunca itiraf etmeden yaptığı yanlış, günah ve sırları yanında götürenler vardır.

     Bildiği gibi yaşarlar ve yaşadıklarını da doğru sanırlar. Ancak doğruluk üzere bir arpa boyu yol alamazlar. W.J.Harvey e göre: bazısı başkarakterdir, bazısı norm karakterdir, bazısı kart karakter bazısı da fon karakterdir. Karakter meselesi her bireyin derdidir, meselesidir.     

      Doğruluk, dürüstlük de karakterde kendini gösterir. Bazıları tavırlarıyla, görüntüleriyle kendilerini gösterirler. Adeta ben buyum der. Yüreğinde ne varsa diline, dilindeki de yüzüne yansır. İşte böylesi insanlar inandı mı tam inanırlar. Hayatlarında kırıklıklar da fazla olmaz, olsa da o kırıklıkları telafi ederler. Dost doğru olurlar. Allah ölçüsüne göre hareket ederler. Allah'ım bizleri halis kullarından eyle!

     Doğruluğu davranışlar ve sözler belirler.

     Doğru olmak kolay değil; zorların zorudur. İçi dışı bir olanlar bu konuda en rahat olanlardır. Söylemek istediğini süzmeden doğrudan söylerler. Bu da olmadı dolaylı olarak ifade ederler. Hal böyle olunca doğru sözlü olmanın zararını da görürler. Çünkü yalan dolana sarılmayan söz birilerini kırar. İncitir. Yalan

söyleyip de vebale gireceğine Mehmet Akif in söylediği gibi;

    "Sözün odun gibi olsun" , hakikat olsun zor da olsa denmelidir. Bu mümkün mü genelde mümkün değildir.  Çünkü doğru söz her yerde

söylenmiyor, söylenmez de. Çünkü insanın başına türlü gaileler açabilir.

    Bir düşünür:

    "Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir. Her söylediğin hak olmalı, fakat her hakkı söylemek senin hakkın değildir", demektedir. Bu duruma göre doğrunun söyleneceği ve söylenmeyeceği durumlar vardır. Zalimler karşısında susmak ne kadar da züldür

fakat haksızlıklara karşı gelineceği zaman da vardır. Bir yerde doğru söylenmedi diye bunu bir hayat düsturu haline getirilmemesi de düşünülmemelidir. Zira unutulmamalıdır ki; Haksızlık karşısında susan dil şeytandır.

     Ya hayır söyle ya da sus! sözü, sözün değerinin ne anlama geldiğinin de bir işaretidir.

     Mevlana ya göre doğru ve güzel sözün asıl kaynağı Allah tır. Allah, harfsiz, dudaksız sayısız güzel söz hazinesidir. O, kendisini ananla yoldaştır. Böyle olmasaydı, Allah ı ananın kalbinde O nun şevki bulunmazdı. Nitekim gül kokusu gülsüz olmaz; misk kokusu da misk olmadan

bulunmaz. Allah sözünün ayrı bir değeri ve güzelliği vardır.

      Ne mutlu o değeri ve güzelliği yaşayan ve yaşatanlara!

      İnsan olarak hepimizin zaafları vardır. Sözü dinlemesini de yeri geldiğinde söze müdahil olması da bilinmelidir. Bazıları gereksiz, boş

sözlerle konuştukça konuşurlar. Elbette her insan konuşmalıdır ama her konuşmanın da bir adabı vardır. Fazla konuşup boş yere gevezelik etmenin hiçbir anlamı yoktur. Özellikle de fazla konuşmak da zaten insanın tabiatına aykırıdır. Ancak bilimsel ve faydalı bilgiler içren konuşmalar müstesnadır.

      Bazı insanlar derdiğini anlatmada çaresizliğe düşmektedirler. Bu tip insanlar birkaç laf edip arkasını getirmezler. Dil elbette anlaşmada en önemli bir araçtır. Fazla düşünmeyen ve meseleler karşısında çözüm yolları göstermeyenler çaresizliğe düşerler. Sözü kestirip atarlar. Kelimeler kifayetsiz kalır. Sözün

bittiği yerdeyiz lafı son zamanlarda adeta bir moda oldu.

      Sözün bitmesi demek kaba kuvvet yoluna başvurmak mı demektir?

     Anlatılacak, söylenecek söz varken bir şey söyleyememenin sebepleri vardır. Çözümsüzlük, kızgınlık, tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük...

Düşününüz ki sürekli cinayetler, saldırılar gibi vakalar insanları âdete bezdiriyor. Gelecek korkusu karabasan gibi bir hal aldığında tedirginlikler tetiklenmeye başlar. Daima barışı düşünenler kan, barut, şiddet ve gözyaşının

beslediği ortamda gelecekten ümitvar olamazlar.    

    Kadınlara şiddet olayları artıyor. Şiddetle de kalmıyor adamlar nişanlısına, eski karısına veya sevgilisine terör estiriyor.

      Küçük kız çocukları tecavüzlere uğruyor, kimileri darp uğruyor.  Adeta dehşet üstüne dehşetler yaşanıyor.

      Adalet mekanizması birçok alanda maalesef iyi işlemiyor.

       Siyaset kendi egemenliğini inşa için her türlü çıkarı meşru görüyorsa söz bitmesin de ne yapsın Bu arada gösteriler de işin tuzu biberi oluyor.  

       Kargaşa her dönemde birilerinin işine yarar.   

       Kaos nedeniyle birbirlerini anlamakta zorlanan siyasi ve sivil toplum örgütlerinin didişmesi birilerinin yangından mal kaçırır gibi hedefine ulaşması da kaçınılmazdır.

     Sözün bittiği yerde ne yapılır?

      Bizce hiçbir şey! Çünkü toplumu kim dinler ki İnsanlar yine çaresizliğiyle kalacaktır. İnsanlar yaralanacak, ölecek, öldürülecek ve acılar yaşanacaktır.

      Ülkemizde son raddeye gelmiş durumlarda idamı bir çare olarak görenler vardır. Bu görüşün doğruluk payı da vardır. Ancak eli kolu bağlanmış

henüz tam ekonomik özgürlüğünü elde edememişiz. Çok şeyler kaçırmışız. Elden ne

gelir.

     Tek bir şey Hak yoldan ayrılmamak!