Yazımı kaleme aldığım günün öncesinde Dolar, Euro ve Altın fiyatları patlamış, su sızdıran baraj misali felaket senaryoları hız kazanmıştı…

Seçim öncesinde piyasayı bir şekilde kontrol etmeye çalışan kurumlarımız, yaptığı hatanın farkında ve ülkeye verdiği zararın da bilincinde olarak, döviz ve altın üzerindeki baskıyı kaldırdı…

Fiyatlar adeta füze misali artmaya başladı…

Bunun böyle olacağı belli idi. Hani meşhur bir söz vardır; Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir… bu günlerin de geleceği zaten belli idi. Siz yanlış alınan kararlar üzerinde ısrar ederseniz; kendinizi her şeyi bilen bilge adam, ekonomist kalıbına sokar ve gözlerinizdeki ışıltıyı ekonomiye endekslerseniz, halimize pek de şaşmamamız gerekmektedir. Ne yazık ki bunlar daha iyi günler demek durumundayım. Artan dövizin etkisi piyasalarda kendini göstermeye başladığında çok daha güzel şeyler hissedeceğinizden emin olabilirsiniz. Uygulanan yanlış politikaların faturasını ödemek artık bizlere zor gelmemeli. Biz yetkiyi verdik, etkiyi görmeyi bekleyeceğiz...

Sonradan su koyuverme olmasın.

    Asgari ücrete zam yapmaya yetkili olan kişilerin; o para ile bir ay geçinme sınavını atlatmaları lazım…

Televizyonda izlediğimiz Survivor yarışması misali, “alın yapmayı düşündüğünüz zammı; bir ay idare edin” denilerek, ortaya çok daha gerçek verileri ile belirlenmiş bir asgari ücret çıkacaktır. İnanın komisyona üye olacak bürokrat bulamazsınız.

    Seçim geride kalmış, ülke ve ekonomik gerçekler karşımızda bize bakmaktadır. Ülke siyasilerin değil, bu ülkede yaşayan vatansever halkın kendi öz malıdır. Vatandaşlık bağı ile birbirine bağlı olan bu halk, aynı bayrağın altında, aynı milli duygu ve hassasiyetlere sahip olarak bir arada kalmaktadır. Tarihi bir nebze olsun incelediğinizde, türlü badireleri atlatmış, hainliklerle karşılaşmış, nice savaşlar yapmıştır. Bu savaşlar bazen kan ile yapılsa da bazen de ekonomik anlamda özgürlüğümüzü kazanabilme noktasında üretim ve fedakârlıkla yapılmıştır. İkinci dünya savaşında, dünya üzerinde yaşanılan onca olumsuzluğa rağmen, kendi kendine yeter halde ve bu büyük felaketlerden en az etkilenen bir ülke olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde yaşanılan, özellikle ekonomik olarak almış olduğumuz yanlış kararların sonunda; genç Türkiye Cumhuriyeti, İngiliz Bankerlere olan borcu son kuruşuna kadar ödemiştir. Tarihten ders alınmadığı zaman, yaşanılan acı tecrübelerin sonuçları da farklı olamayacaktır. Size borç veren devletin emirlerini bir dönem sonra yapmak zorunda kalacağınızı asla unutmamanız gerekmektedir. Yarın kalkar ve size der ki “tamam ben sana istediğin kadar destek vereceğim, ancak şu savunma projesini iptal edeceksin ve sana mal olduğundan daha ucuza benden alacaksın… “  o noktada yardımı parayı alın veya almayın; içine düştüğünüz durum sizi rencide etmeyecek mi? Ya da topraklarında yapmış olduğum Nükleer Santralden almayı garanti ettiğin elektriği; “şu fiyattan vatandaşına faturalandıracaksın” derse ne yapacağımızı düşünebiliyor musunuz? Nasreddin Hocanın sözü aklıma geliyor…

Parayı veren düdüğü çalar!…